“Kitaba Çağrı Sınavında İnsan”
Bu bir kitap adı. Değerli meslektaşım Duran Boz’un editörlüğünü yaptığı bir hayli hacimli bir kitabın adıdır bu başlık. Bir kitaba çağrıdır aynı zamanda.
Ne ifade ediyor?
İnsan bir sınavda bu dünyada. Sınavın konusu bir kitapta. Çağrı ise o kitabı tanıma, okuyup anlama ve yaşamı ona göre ayarlama.
Her insanın böyle bir kitabı var aslında. Ya seninki hangisi? Seni hangi kitap çağırıyor? Sen hangi kitaba çağırıyorsun? Kur’an mı, Tevrat mı, İncil mi, Das Kapital mı, Nutuk mu, Zendavesta mı? Yoksa aran yok mu kitaplarla? Kitapsız mısın yani?
Duran Boz aslında bir ilahiyatçı, ama çalışmalarına bakarsanız onu daha çok bir edebiyatçı sanırsınız. Nitekim daha önce yazdığı şiir ve biyografi çalışmaları bunun bir örneğidir. Din dili ve dine davet hakkında ilginç görüşleri de vardır azıcık bildiğim kadarıyla. Ama onlar değildir bizim konumuz şimdi.
Duran Boz Bey ağır başlı, vakur, ilişkilerinde ciddi, ilke ve tezlerine sahip çıkan bir arkadaşımızdır. Onunla Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesinde uzun bir süre beraber çalıştık. Mesafeli, saygı ve sevgi çerçevesinde bir ilişkimiz oldu hep. Okulumuzda adını benim koyduğum “Dost” diye bir dergi çıkarırdık. O gelince bütünüyle devrettik ona.
Ben daha çok dini ilimler üzerinde okur yazarken, onun edebiyat ve şiir üzerinde yoğunlaşması, dostluktan öte bir okuma, yazma, ve değerlendirme müşterekliğimize pek imkan vermedi. Şöyle de diyebilir miyiz acaba; gönlümüz müşterek atarken, üslup ve ifademiz ayrı semalarda cevelan ediyordu.
Sevgili dostum Duran Boz lütfedip andığım kitaptan bir tane hediye etti bana. Tam da o günlerde okuma, yazma ve kitap üzerine çalışmalarım vardı. Kitap sevgisi, okuma aşkı, kitabın medeniyet inşası üzerine yazıyordum. Bir kitap olarak düşünmüştüm bu çalışmayı, ama yazmaya başlayınca en az dört kitabı bulacağını görmüştüm. Bu arada ilk iki kitabın müsveddesi de bitmişti. İşte tam da bu sırada bu kitap kondu avuçlarıma bir güvercin gibi. İşime yarayacaktı yeni çalışmamda kuşkusuz. O yüzden soluk soluğa okudum.
Kitabın tam adı “Kitaba Çağrı Sınavında İnsan”. Kahramanmaraş valiliği bastırmış. Büyük boy, tam 384 sayfa. Yedi bölümden oluşmakta kitap. Her bölümde o bölüme uygun yayınlanmış yazılar seçilmiş dergilerden, kitaplardan. Bazen de ilk defa burada yayınlanan yazılar var. Dostluğunu kullanarak sağlamış bunu Duran Bey. Üstelik yazarların çoğu Kahramanmaraşlı. Yurt çapında maruf usta yazarlar da var elbette. Yarı şaka, yarı ciddi, bir ben yokum sanki. Neden acaba?
Oysa ilim ve okuma yazma üstüne birkaç kitabım yayınlandı. Bu konuda yazı içeren daha başka kitaplarım da var. Günlük yazdığım yerlerde de hakeza benzer yazılar yayınlandı. Benim yazımın olmadığı bir derlemenin eksik kalacağını sevgili dostum bilmeli değil miydi? En azından benim yanımda? İlk rastladığımda söylerim bunu kendisine diyordum, işte buradan söylüyorum.
Kitabın birinci bölümü “Okumak (Neyi, Nasıl, Niçin)” başlığıyla sunulmuş. Yanlış saymadıysam otuz yazı var burada. Bu yazılar okuma eylemini açıklamaya çalışan, okuma işinin ciddiyetini ortaya koyan yazılar. Niçin okuruz, nasıl okuruz üstüne düşünceler serdedilmiş. İnsan ile harfler, kelimeler, cümleler, kağıt, kalem ve kitaplar, derken ekran ve klavyeler arasındaki sıcak ve dostane ilişkiler verilmeye çalışılmış. Daha çok okumayı sevdiren, kitapla insanı buluşturan yazılar var burada.
Belki ikinci bölüm de benzer yazılardan oluşmakta: “Kitapların Sonsuz Ağı”. Belki daha yakından kitabı anlatan, kitap iklimine insanı çeken tam yedi yazı.
Üçüncü bölüm biraz daha özel: “Edebiyat Eğitimi/Okuma/Anlama”. Burada yer alan sekiz yazı da okuma işimizi sorguluyor ülke olarak. Yeterince okuyor muyuz? Değilse neden? Okumayı nasıl sevdirebiliriz? Burada okula ve öğretmene düşen nedir? Kitap Okutma Konusunda nerede hata yapıyoruz? Kitaplarımızı tanıyor muyuz? Okumayı anlamaya dönüştüren hepsi de birbirinden önemli konular.
Bundan sonra “Kitaplar” diye bir başlık var ve adından da anlaşıldığı gibi bize kimi kitapları tanıtıyor. Kitapların hukuki yönünden tutun da edebi yanına kadar, ama eski sahaflarda kalmış, ama bir okuyucu elinde didik didik edilmiş, altı çizilmiş kitaplar. Eski dergilerin değeri üstüne de bir yazı var burada. Dergi de girdirilmiş kitaplar arasına…
Benim ilk okuduğum yer oldu beşinci bölüm. Adı bile çekiyordu kendine. “Benim Kitaplarım/Unutamadığım Kitaplar”. Yaz gününde bir tas soğuk su gibi içiverdim o usta kalemlerin genellikle ilk okuma maceralarını ve etkilendikleri kitapları. Ülkemizin çok okuyan ve eser veren yazarlarının ilk izlenimleri, biraz bize benzediği, biraz da magazinvari olunca, okutuyor kendini heyecanla. Bence öğretmenler veya rehberlik yapabilecek kişiler, oradaki her yazıyı yeni yetişenlere okutmalı yanlarında, gerekirse kendisi yorum yapmalı, kendini katmalı yazıya. Sanırım okumayı sevdiren bereketli bir eylem olur bu birlikte okumalar.
Yedinci bölümde Kitap/Okumak/Yazmak Üstüne Şiirler derlenmiş kimi şairlerden. Konusu kitap olan bir derleme olunca hem faydalı, hem de işin içine duygu katan bir bölüm olmuş.
Son bölümde ise Duran Boz, okumak, yazmak üzerine bir kitap kaynakçası sunmuş bizlere. Şöyle diyor başlarken bu bölüme: “Okumak ve yazmak insana kendilik bilgisini kazandıran edimlerin başında yer alır. İnsan, bir takım yeteneklere sahip olabilir; ancak bu yeteneklerin keşfedilip ortaya çıkartılması gerekir. Keşfedilip açığa çıkartılmayan yeteneklerse gün gelir kaybolur gider.”
Onlar baştan kayıp değiller mi zaten? Hangi günün gelmesine gerek var ki beklensin?
Ve tevazusunu gösteriyor bu kaynakçayı hazırlayıp sunarken: “Elbette, böylesi çalışmaların her zaman bir eksikliği olacaktır. İleriki zamanlarda bu eksiklikleri aza indirerek okuryazarlık serüveninde yol gösterici nitelikteki çalışmalarla daha da zenginleşecek olan çalışmamızda; kitabın yazarı, kitap adı, çevirmeni, yayınevi ve baskı tarihinin verilmesine özen gösterildi.”(s. 363.)
Kutlarım değerli dostum Duran Boz’u. Editörlüğünü yaptığı bu kitap güzel bir derleme olmuş sonuçta. Böyle bir derlemeye hem öğretmen ve öğrencilerin, hem de kitap dostu okur yazarların ihtiyacı vardı. Sanırım bu sayfalar arasında, tarlasında saban sürer gibi elinde kalem dolaşanlar, işlerini bitirdiklerinde başlarının bilgi ve kültürden yana dolgun başaklar gibi daha bir ağır basarak olgunlukla eğildiklerini hissedecek ve onu eğer sayfalardan kaldırabilirlerse, üstlerindeki semanın gönülleri gibi daha parlak, güneşin de kalplerinde hissettikleri sıcaklık gibi daha ateşin olduklarını fark edeceklerdir.
Bize düşen ise istifade ettiğimiz bu bereketli sofraya herkesi davet ve vesile olanlara dua etmektir sadece.
Evet, insan sınavda ve sınav da kitapta. Mutluluk denen şey, bu sınavı başarmaktan başka bir şey midir acaba?