Y. Bülent Bakiler

Y. Bülent Bakiler

Almanya’dan, Belçika’dan, Hollanda’dan...

Almanya’dan, Belçika’dan, Hollanda’dan...

Hafta başından beri Avrupa’dayım. Önce Almanya’ya indim. Sonra Hollanda’ya ve Belçika’ya geçtim. Bu benim Avrupa’ya belki de onuncu gelişim. Her defasında dikkatimi çeken bir husus var: Önce, Avrupa ülkeleri, bitmez tükenmez bir orman zenginliği içerisinde. Mesela uçağımız, Almanya’nın Düsseldorf Havaalanına, âdeta bir orman denizi üzerinden geçerek indi. Şehir, ormanın zenginliğiyle koyun koyuna idi. Toprak zengin bir yeşillikle örtülüydü.
Almanlar, ormanlara gözleri gibi bakıyorlar. Almanya’da orman yakan veya ormandan ağaç kesen canavar ruhlu adamlar yok. Bırakın orman yakmayı, ormandan odun kesmeyi; bir Alman, kendi bahçesindeki bir ağacın bile dibine balta vuramaz! Bu yasağın iki istisnası vardır: Ağaç tamamen kuruduğu veya evine güneş girmesine mani olduğu takdirde belediye kesilmesine izin vermektedir. Aksi takdirde ağaç katili bir Alman, şiddetle cezalandırılmaktadır. Acaba Almanlar neden ormana veya ağaca bu kadar önem veriyorlar? Önce orman, hem şehirlerin havasını temizliyor, hem de yağmuru çekip indirerek, toprağın bereketini artırıyor. Ormanlar, toprak erozyonunun da önüne geçiyor. Yani Almanlar, akıllarını kullanarak ormanlarına sahip çıkıyorlar. Vatanlarının ormansız olamayacağını çok iyi biliyorlar.
Almanya İkinci Dünya Savaşından büyük bir hezimetle çıktı. Şehirleri çok büyük çapta yakılıp yıkılmış. Âdeta, taş üstünde taş kalmamış. Ama Almanlar, savaştan hemen sonra şehirlerini yeni baştan kurmuşlar. Birkaç yıl içinde Almanya’yı, savaşa girmemiş gibi yeni baştan inşa etmişler. Yalnız, bu yeni şehirleşmede, ülkenin tarihî yapılarını kat’iyyen ortadan kaldırmamışlar. Bütün tarihî eserleri olduğu gibi muhafaza etmişler.
Dikkatimi çeken bir başka husus daha var: Almanya’nın Köln şehrinde, Vatikan’dan sonra, dünyanın en büyük kilisesi yükseliyor.
2. Dünya Savaşında, İngiliz, Fransız, ABD uçakları, Dom Kilisesinin etrafındaki bütün yapıları bomba yağmuruna tutmuşlar. Fakat Dom Kilisesine kat’iyyen dokunmamışlar. Ne güzel!
Essen Başkonsolosumuz Dr. Hakan Akbulut’un açıklamasına göre Almanya’da iki bin iki yüz civarında mescidimiz ve camimiz var. Bunlardan sadece sekiz yüz ellisi Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı. Diğerleri başka cemaatlerin. Câmi, cem eden yani toplayan demek. Ama ne kadar yazık, Almanya’da camilerimizle bölünmüşüz. Yani, (A) cemaatinin başka, (B) cemaatinin başka (C) cemaatinin başka camileri var. Sordum, soruşturdum her cemaat camisinde farz ve sünnet namazları aynı ölçülerle ve aynı Kur’ân sureleriyle kılınıyormuş. Ama aynı namazlar, farklı camilerde eda ediliyor. Her câmide 3-5 saf oluşuyor. Bu safları birleştirerek bir camide toplanmamız acaba ne zaman olur diye çok düşündüm. Ah ne kadar yazık.
Almanya-Belçika-Hollanda, çarşaf gibi uzayan, genişleyen bir toprak üzerinde yükseliyor. Dağ yok. Şehirler arası yollar en az üç şeritli otobanlarla uzayıp gidiyor. Şehir içi yollar da mükemmel, Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da bir hafta boyunca, sadece iki defa korna sesi duydum. Almanya, Belçika, Hollanda şoförleri kornaya basmayı öğrenememişler. Hayret!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Y. Bülent Bakiler Arşivi