Osmanlı Hanedanına büyük zulüm -2-
Hiç unutmuyorum: Sivas’ta, Ziya Gökalp İlkokulunun 5. sınıfında sevgili öğretmenimiz bir tarih dersinde dedi ki:
- “Çocuklar! Hain Padişah Vahdettin, vatanımızı İngilizlere, beş çuval altın karşılığında satmak istiyordu. İngilizler, padişahın istediği beş çuval altını alıp getirdiler. Vahdettin’in gözleri sevinçten ışıldamaya başladı. İşte tam o sırada Atatürk, Samsun’a çıkarak, oradan Erzurum’a ve Sivas’a gelip kongreler yaparak vatanımızın İngilizlere satılmasını önledi...”
Medeni bir devletin okullarında, çocuklarımıza böyle ahmakça yalanlar, iftiralar nasıl anlatılır anlamıyorum! Bazı zavallılar sanıyorlar ki, Atatürk’ün kahramanlığı ve vatanperverliği, Vahdettin’in korkaklığına ve hainliğine bağlıdır. Birtakım zır cahil adamlar sanıyorlar ki Cumhuriyetimizi sevdirmek için Osmanlı’ya sövmek lâzım! Bunlar, utanç yüklü safsatalardır. Cumhuriyet ne kadar bizimse, Osmanlı da o kadar bizimdir. Cumhuriyet kadar, Osmanlı da bizim şerefimizdir!
Atatürk, Cumhuriyetin ilânından önce, Sultan ve Halife hakkında başka, Cumhuriyetin ilanından sonra başka iddialarla konuştu. 1924 yılında Halifelik lağvedilince, bir iki gün içinde, Padişah soyundan gelen 155 kişi, yurt dışına parasız-pulsuz sürüldüler. Ve onlar, çeşitli ülkelerde, zaman zaman âdeta ekmeğe muhtaç yaşadılar. O kadar ki, Sultan Vahdettin, İtalya’da borç içinde öldü. İtalyan esnafı cenazesine haciz koydu. Türkiye ne o eski padişahın borçlarını ödedi ne de cenazesini vatan toprağımıza kabul etti. Ceset, kokmaya başladı. Sultan Vahdettin’in yakınları cenazeyi kaçırarak Şam şehrinde toprağa verdiler.
Mısır’da 1952 yılında, Kral Faruk, bir askerî darbe ile tahtından indirildi. Darbeci subaylar Kral Faruk’u İtalya’ya sürdüler ve yaşadığı müddetçe eski krallarının geçimini sağladılar. Biz, Mısır darbecileri kadar olamadık! Hanedan mensupları, yurt dışında, bitmez-tükenmez yokluklarla baş başa kaldılar. İçlerinden bazıları Amerikan mezarlıklarında çalıştılar. 1924 yılından 1974 yılına kadar hanedan mensuplarının Türkiye’ye dönmeleri için bir tek siyaset ve devlet adamımızın kılı kıpırdamadı. Ayıbın, utancın, nemelazımcılığın dehşetini görüyor musunuz?
1974 yılında, ortaya bir cesur, bir asil, bir vefakâr adam çıktı: Erzurum milletvekili Rasim Cinisli!
Cinisli, Hanedan mensuplarının, Türkiye’ye dönme yasağını kaldıran bir kanun tasarısı hazırlayarak meclise sundu. Başbakan Bülent Ecevit: “Vahdettin vatan haini değildir!” demek cesaretini gösterdi. Süleyman Demirel: “Bu konular Türkiye’de daha 50 yıl konuşulamaz!” diyerek sustu. Hürriyet gazetesi “Bu teklif, Atatürk’ü öldürme plânıdır!” yaygarasıyla tepinmeye başladı. Senato ve Meclis arasında zorlu bir çekişmeden sonra tasarı kabul edildi.
Türkiye dışına sürülen 155 hanedan mensubundan sadece 24 kişi vatanlarına dönebildiler. Türkiye’de iş-güç sahibi olamayacaklar, parasız-pulsuz kalanlar, haklı olarak dönmek cesaretini gösteremediler.
Şimdi devletimiz, Ermenilerin, Yahudilerin, Rumların eski vakıflarını iade ediyor. Peki ya koskoca Türkiye’yi bize bırakan Osmanlı padişahlarının kurdukları vakıflar ne olacak? Bu hanedan mensuplarına kim sahip çıkacak? 87 yıldan beri devam eden bu büyük zulmü, ortadan kaldıracak yeni bir Rasim Cinisli’ye millet olarak ne kadar çok ihtiyacımız var biliyor musunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.