Okuyuculara özür mektubu
Eski Urfa milletvekillerinden Mehmet Yalçınkaya, beni telefonda sitem yağmuruna tuttu:
-"Yazılarını Türkiye gazetesinde okuyorum. Çok önemli konuları ele alıyorsun. Ben de merakla okumaya başlıyorum. Fakat daha bismillah demeden, şıp diye kesiyorsun. Ben, senin kitaplarını okuduğum için, kalemini, üslubunu çok iyi bilen bir kimseyim. Kalemin, kitaplarındaki gibi doyurucu değil. Görüyorum ki Yavuz Bülent, kitaplarında var; fakat, gazetedeki sütununda yok. Daha uzun yazmalısın. Yani düşündükçe sütunun, sayfanın başından sonuna kadar devam etmeli. Neden öyle kısacık yazıyorsun?”
Sevgili arkadaşıma dedim ki:
-Şikâyetlerinde yüzde yüz haklısın. Sen o sütunu okudukça hayıflanıyorsun; ben de yazarken çok zorlanıyorum. Hz. Ali efendimizin bir sözü var. Diyor ki: “İlim bir nokta gibidir. Âlim onu, yani ilmi, bir nokta gibi gösteren adamdır.” Noktanın eni, boyu, yüksekliği, derinliği yok. Bakar bakmaz onun nokta olduğunu anlıyorsun. Âlim adam, bir ilmî mes’eleyi, nokta gibi ortaya koyar. Kesintisiz, şüphesiz, açık-seçik bir dil kullanır. Bildiğin gibi noktanın hareketinden çizgi, çizginin hareketinden alan, alanın hareketinden hacimler meydana gelir. O zaman nokta, nokta olmaktan çıkar. Ben, kat’iyyen âlim değilim. O bakımdan yazılarımı bir âlime yakışır tarzda ortaya koyamıyorum. Yani dört başı mâmur bir şekilde yazamıyorum. Sözü uzatıyorum. Uzatınca, işin özü, örtüler altında kalıyor. Kısa yazamıyorum. Yerim dar. O sütunun sayfa sonuna kadar uzaması kat’iyyen mümkün değil. Bunun çok mühim iki sebebi var: Evvela, üçüncü sayfanın tam ortasına, şu veya bu malın reklâmları konuluyor. Reklâmlar, eninden boyundan bir santim bile küçültülmüyor. Çünkü reklâmı veren kişi reklâmının o ölçüler içerisinde yayınlanmasını istiyor. Sonra Türkiye okuyucularının gazeteye şikâyetleri çok. Diyorlar ki: “Köşe yazarlarınız hem çok uzun yazıyorlar, hem de harfleriniz çok küçük. Okumakta zorlanıyoruz.”
Sevgili Yalçınkaya, doğrusu biz, millet olarak okumaktan pek hoşlanmıyoruz. Dünyada, en az okuyan milletlerin başında geliyoruz. Bizim altımızda, Orta Doğu ülkeleri var. Onların altında Afrika toplulukları mürgülüyorlar. Onların da altında Avustralya’nın kahverengi derili Aborjinleri var. Batıda, 4.500 kişiye bir kütüphane düşüyor; bizde 64.000 kişi için bir kütüphanemiz açık. Batıda kitap, bir kimsenin ihtiyaç listesinin 18. sırasında, bizde 122. sırada. Ve Batıda, her yıl basılan kitap bakımından, bin kişiye 1.000 kitapla 2.700 kitap düşüyor. Türkiye’de bin kişiye düşen kitap miktarı sadece yedidir, yedi, yedi!
Bu yıl 76 yaşıma girdim. Ben de harfleri seçemiyorum. Gözlükle okuyorum. Ama dışarıda Çin işi-Japon işi bir gözlük beş liraya satılıyor. Bilmem anlatabildim mi?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.