Birliğin Düşmanı Cehalettir
İslam, imana dayalı olarak önce inançlı kalplerde kurduğu birlik ve beraberliği, aile ve topluma yayarak hayatın her alanına taşımıştır. Zaten inancı bir, ibadetleri bir, davranışları bir olan toplumlarda, birlik kendiliğinden oluşur. çünkü din kadar akıl ve mantık da birlik ve beraberlik ister. çünkü birlik ve beraberlik güç demektir, kazanç demektir, barış ve huzur demektir, mutluluk demektir.
Kur’an, kardeş saydığı inananlarını İslam etrafında birlik ve beraberliğe çağırıyor, tefrikadan, ayırımcılıktan, bölücülükten ve ırkçılıktan sakındırıyor.
Resulullah(sav) Efendimiz de Kur’an gibi hep birliğe, beraberliğe, cemaata çağırmış, birliğin güç ve rahmet olduğunu söylemiş, ayrılıklara sebep olacak düşünce ve davranışlardan ümmetini sakındırmış, ”sürüden ayrılanı kurt kapar” diyerek uyarmıştır. (EbuDavud,salat,46.)
Bu gün dünyanın gelişmiş ülkeleri siyasî, iktisadî, askerî, harsî vs. değişik birliklerle güç kazanırken, Müslümanların inançlarına aykırı ideoloji ve sistemler içinde kalbî birliklerini, ırkçı ve bölgeci anlayışlarla da coğrafî birliklerini parçalanmış ve bölünmüş görmek içler acısıdır, ârdır ve ayıptır.
Oysa dinimiz gibi aklımız, ilmimiz, ekonomimiz, siyasî gerçeklerimiz ve tarihi tecrübelerimiz de birlik olmamızı gerektiriyor. Bu halimizden bir an evvel sıyrılmalı, dün olduğu gibi yine insanlığa bu konuda da bizler örnek olmalıyız.
Birlik önündeki en büyük engel, cehalettir. Bu cehalet sebebiyle imanın kıymetini, kardeşliğin faziletini, birliğin dirlik ve esenlik oluşunu bilemiyoruz
Gurur, kibir, kendini beğenmişlik, şahsi çıkar, mal, makam, baş olma sevdası gözlerimizi kör ediyor da, kendimizden başkasını göremiyor, kardeşlerimizin hayırlı işlerini takdir edemiyoruz.
Dedikodu, koğuculuk, kusur araştırma, yalan, dolan, iftira ile kardeşlerimizi kaçırıyor, kazanılamayacak gereksiz tartışmalarla enerjimizi boşa harcıyor, zayıf düşünce de sanki bir kurtarıcı gibi düşmanlarımıza sarılıyoruz. Oysa onlar, bizi bölüp parçalamak ve parçaları da bir araya getirmemek için ne oyunlar sergiliyor, ne tuzaklar hazırlıyorlar.
çare, cehaletten kurtulma, yani kendi dinimizi, kültürümüzü, tarihimizi iyi bilme, kardeşlik hak ve hukukunu gözetme, her türlü ayırımcılık ve ırkçılıktan uzaklaşma, hata ve kusurlara af ve müsamaha ile yaklaşma, faydasız münakaşalardan kaçma ve sabırla çalışma, çabalama, gayret etmedir. Laf değil, iş üretmedir. Aif’in cehaleti muhatap alarak söylediği şu beyti ne kadar manidardır:
Ey hasm-ı hakikî, seni öldürmeli evvel,
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.
Hareket, ilkelerimize uygun olursa berekettir. Her şeyi temizleyen suyun bile durgun olup akmadığında kokuştuğunu görmek, bize ibret olmalı değil mi?
öyleyse dinimizi önce iyi öğrenmeli, öğrendiklerimizi de kibarca uygulamalıyız. Ama yetmiyor; bu güzellikleri bütün dünyaya yaymak da bir borcumuzdur aynı zamanda. Müslüman olmamız bunu gerektirir.