Bize de yazık, askere de...
-Hocam, ıslak imzalı belge savcılığın elinde diye haberler duyuyoruz; ne diyeceksiniz?
-Olabilir, olmayabilir, fakat askerî mantık ve mevzuat çerçevesinde böyle belgelerin hazırlanması da, varlığı da pek tabii bir şeydir; o yüzden ıslak belge bulundu diye bugünden yarına bir şeylerin değişeceğini beklemek fazla iyimserlik olur Çekirge.
-Anlamıyorum, nasıl yani, olup bitenler normaldir mi demeye getiriyorsunuz?
-Evet, öyle diyorum ve sebebini şöyle izah ediyorum: Taraf gazetesinde belgenin fotokopisi yayınlandığında herkes gibi biz de okuduk ve gördük ki, belgenin çerçevesi, ruhu, üslûbu, meseleye yaklaşımı kulağa ve göze pek âşinâ geliyor. Çoğumuz, mümkündür, bu belgenin gerçek olma ihtimali yüksektir diye tahmin yürüttük belgenin aslını görmeden...
-Hatırlıyorum evet...
-Dolayısıyla şu ihtimâli de göz önüne almalı; buna benzer belgeler hâlen hazırlanmakta ve gereğinin icabı yerine getirilmekte olabilir; mümkün çünkü TSK, bu gibi faaliyetleri de "kanûnen" asli hizmet kapsamı içinde görüyor.
-Nasıl yani?
-Şöyle: Sır değil, 4 Ocak 1961 tarihli ve 211 sayılı kanun bunun böyle olmasını âmirdir. Diyor ki kanunun 35'inci maddesi, "Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır." Bu kanun metninde "koruma" haydi neyse de "kollama" görevinin hangi hizmetleri kapsadığı açık değildir. Kanun çıkarılırken gerekçesi aceleden unutulmuş olsa gerek; bu yüzden o iki fiilin yorumu, emir-komuta silsilesi içinde Ordunun inisiyatifine bırakılmıştır resmen...
-İlginç!
-Daha ilginci şu: Kanunun kabul tarihine ve numarasına dikkat et. 1961 yılında Türkiye 40 senelik Cumhuriyetti; komitacılar daha önce çıkarılan kanunları yok sayıp, kendilerini yasama uzvu gibi tarif ederek yeni baştan kanun yapmaya koyuldular. Onlara bu yetkiyi, devrin anayasa hukukçusu hocalarından oluşan devşirme komisyon peşkeş çekti. Kanunun çıkış tarihi ise MBK'nın, görevini 6 Ocak 1961 tarihinde Kurucu Meclis'e devretmesinden bir gün öncedir. Aceleye getiriyorlar; öyle acele ki, gerekçesi bile yok. Yersen yoğurt içersen ayran! Bu maddenin demokrasimize hediyesi 12 Eylül Darbesi oldu ve o tarihten bu yana gelip geçen onca hükümetten hiçbiri bu kanuna dokunmadı. Dolayısıyla kanunun o maddesi orada durdukça, olan, belgenin altında ıslak imzası olan personele olur.
-Peki, değiştirilemez mi bu kanun maddesi?
-Elbette değiştirilir; o maddenin orada durması, Türk demokrasisinin, Türk parlamentosunun ihmâli, zaafı ve kusurudur. Askere de yazık, bize de. Bana göre hükûmet, tam da ıslak imza meselesi gündemde iken bu kanun hükmüne açıklık ve tahdid getiren bir değişiklik yapmalıdır.
-Siz Aksiyon dergisinde etraflı bir değerlendirme yapmıştınız bu konuda; öyle hatırlıyorum.
-Evet, demiştim ki, "Askerî Yargı kaldırılarak genel hukuk kapsamına alınmalı, Yüksek Askeri Şûra lağvedilmeli ve hukuk denetimine kapalı eylem bırakılmamalı, İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi de kaldırılmalıdır; çünkü Türkiye'ye artık yakışmıyor. Hükümetin demokratik açılımını güçlendirecek bir adım olur bu. Yanlış hatırlamıyorsam Baykal bile 2004'te "gelin değiştirelim" demişti. Demokratik nizam içinde ordunun yerini muğlak bırakmaya hakkımız yok. 20 küsür cuntacının kendine yasama yetkisi tanıyan "müdahîn" hukukçulardan aldığı uydurma yetkiyle çıkardığı bu müphem kanun artık tarihe karışmalıdır vesselâm.