D-8’ler / Davutoğlu / Kıbrıs
“D-8, Türkiye'nin girişimiyle hayata geçirilen bir işbirliği platformu. D-8'in kurulmasına yönelik atılan ilk adımı, Türkiye'nin daveti üzerine Pakistan, İran, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya'nın katılımıyla 22 Ekim 1996'da İstanbul'da düzenlenen, ‘Kalkınma İşbirliği Konferansı’ oluşturdu. 15 Haziran 1997 tarihinde İstanbul'da yapılan Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi sonucunda D-8, İstanbul'da tesis edilen İcra Direktörlüğüne haiz bir yapıyla resmen kurularak faaliyetine başladı. D-8'in amacı, kalkınma yolundaki ülkelerin dünya ekonomisi içindeki konumlarını iyileştirmek, ticari ilişkilerini çeşitlendirmek ve ticaret alanında üye ülkelere yeni imkanlar oluşturmak, uluslararası seviyede karar verme mekanizmalarına güçlü biçimde katılımlarını sağlamak ve halklarının yaşam seviyesini yükseltmek.” Siz sayın Davutoğlu’nun yükselen yıldızı Milli Görüş semalarında görülmesiyle başlamıştır. Kulakları çınlasın YİM-DER İstanbul il başkanı Kenan Demirhan, Yıldız Sarayı köşklerinden birinde D-8’lere tekaddüm eden günlerde muhteşem bir panel tertiplemişti. Sayın Abdullah Gül, D-8 ülkelerinden konuşmacılar vardı. Murat Mercan diye galiba şimdi Eskişehir AKP milletvekili, Davutoğlu Bey de galiba henüz doçentti. Güzel bir programdı. Eksiği sayın Gül gelmemişti. O toplantıda gördüğümüz Davutoğlu’nu da merhum Yüksek İslâm Enstitüsü müdürlerinden Ahmed Davudoğlu Hocaefendinin mahdumu zannetmiş, sonra öyle olmadığını öğrenmiştik. Refah Partisi’nin 28/Şubat’a rağmen sırf bu D-8’i hayata geçirmek için nelere göğüs gerdiğini müdrik insanlar idrak etmişlerdir. Sayın Davutoğlu da bu sıkıntıları bilirler. Refah/Yolu Muhterem Erbakan, 28/Şubat’tan sonra 110 gün daha devam ettirdi. Sekiz devletin murahhaslarını Çırağan Otelinin boğaza nazır muhteşem balkonuna çıkardığından üç gün sonra Demirel’e hükümetin istifasını güven oyu almaya kefil bir yazı ile başbakanlığı Tansu Çiller’e devir düşüncesi gerçekleşmesi Demirel’in takdirine denk düşmedi. Eser sahibi oniki sene bu yıldönümünü ESAM’ın organizasyonu altında temadi ettirdi. Devlet politikası olmuş bu kuruluşun sekreteryası resmen Türkiye Cumhuriyeti devletinin tâyin ettiği memurla yürümektedir. Sayın bakan yukarıda tırnak içindeki beyanında vefaya pek itibar etmemiş. Hiç değilse 54. Hükümetin bu mühim teşebbüsü sözlerine yer verecek bir cümle sarf edebilirdi. Heyhat!. Sayın bakanın beyanlarında kuruluş manifestosu olan yeni bir dünya kurma projesi, bilahare D-60, daha sonra da D-160 olacak hedefler ise hiç dile gelmemektedir. Hele 3000 civarında tarım ilaçlama uçaklarının yapılmasından hiçbir kıpırdama görülmemektedir.
KIBRIS VE BAŞKAN TALAT
KKTC’nin C.başkanı pozisyonunda olan Talat, Radikal gazetesinin mensuplarından Erdal Güven’e bir röportaj vermiş. Bu daha sonra Doğan Kitap’ın yayımladığı “Adam Talat’ın Kıbrısı”... “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, bundan tam 26 yıl önce, partisinde KKTC’nin bağımsızlık ilanına ilişkin yapılan oylamada, ‘Hayır’ oyu vermiş. Dahası, Cumhuriyetçi Türk Partisi’ndeki (CTP) oylama bir oy farkla, ‘Evet’ çıkınca Talat, eve gidip ağlamış, hayatında ilk defa...”
Görüyorsunuz, kuruluşa hayır diyor, sonra da gelip o devlete reisicumhur oluyor.. Ben zâten iki sene evvel 290 milyon yüroya Maraş bölgesini Rum kesimine bir İsviçreli murahhasın yanında teklif ettiğinde, İsviçreli Talat’a dönmüş ve ‘sen deli misin?’ demiş. Rum murahhas ise kabul etmeyince de, İsviçreli bu seferde ona dönüp, ne aptal şeysin demiş.. Bunun benzeri 1964’de İsmet Paşa’nın ABD başkanı Johnson’un yanında Karamanlis’e: Adanın bize %5’ni verin dediğinde, Karamanlis ‘vermem çünkü biz hepsini alacağız’ demiş. İsmet Paşa bu blöfüyle Karamanlis’in nihai hedefinin ne olduğunu ABD başkanının nezdinde ispata muvaffak olmuş. Amma Talat, Karamanlis gibi değil o illâki yüzbini aşan 1571’den bu tarafa geçen zaman dilimindeki şühedanın ervahının acısını hissetmeyip, Rum’un yanından ayrılmak istememesi ne kadar hazin. Söz konusu kitapta, sayın Tayyib’in Talat için ‘o zındık yahu’ dediği de yazıyormuş. Amma Kıbrıs’ta Rauf bey devrilip de, Talat’ı getirmede AKP’nin rolünü şu sözlerle ifade ediyor Talat:
“AKP olmasaydı:
AKP Türkiye’nin Kıbrıs politikasını değiştirmeseydi ne ben bu koltukta oturuyor olurdum ne de Annan Planı bırakın kabul edilmeyi oya bile sunulabilirdi. Düşünsenize ben 2000 yılında da seçime katılmıştım ve yüzde 10 oy almıştım. Beş yıl sonra ise yüzde 56’ya yakın oy topladım. Tabii bizim kendi özelimizde o günün egemen olan koşullarını da unutmamak lazım. Kıbrıs Türk halkının demokratik isyanı, ona öncülük edecek siyasi hareket olarak, parti olarak CTP’yi seçiyordu.
Denktaş analizi
Denktaş eskiden beri marjinal görüşteydi. Bugün bu tutumu açığa çıktı. Aşırı milliyetçi kesimi temsil ediyor. Denktaş bir dünyalı gibi düşünmez. Dünyayla içli dışlı bir Türklük düşlemez. Şimdi faşizan diyebileceğimiz küçük marjinal grupların gazetelerinde televizyonlarında sanki başka bir gezegende yaşıyormuşçasına yargılarda bulunuyor.
Biz (Şubat 2004’te kritik zirve için) New York’a vardığımız gün heyet olarak bir yemek yedik. O yemekte çok ilginç bir şey oldu. Denktaş, yine vatan, millet, sakarya edebiyatına başladı. Bunun üzerine Uğur Ziyal (dönemin Dışişleri Müsteşarı) söz aldı ve ‘Kusura bakmayın başkan ama, benim aldığım talimat, masadan kalkılmamasıdır’ dedi. Sonradan Abdullah Gül (dönemin Dışişleri Bakanı) bana o talimatı bizzat kendisinin oturup yazdığını söyledi Uğur Ziyal’e.”
Bizler 1960 öncesinde İstanbul’un birçok meydanında “Ya Taksim! Ya Ölüm” diye az mı gırtlak patlatmıştık. Amma birçoğumuz Kıbrıs’ı görmeden dünyadan gider olduk. İstenmeyen adam ise, önce başbakan, sonra reisicumhur oldu Kıbrıs’a.. Ziya Paşa demiş: ‘Feleğin fes rengine bakıp aldanma. O yine eski felektir’ yine ‘ Ey felek kimine kavun yedirir, kimine kelek’
Fiemanillah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.