AB’den uzaklaşırken...
AB’nin son durum raporundan sonra hükümetin yavaş adımlar atmasına statükoyu savunan çevreler birtakım anlamlar vermek istiyorlar.
AB girişimi biterse hükümet de bitermiş.
Telaşlarının nedeni ise, Lozan sonrası Batı devletlerine karşı yabancılaşma konusunda verilen sözlerle atılan imzalarla alakalıdır.
O gün İsviçre Medeni hukukunu kabul etmeden masadan kalkmayanlar, bugün de aynı havanın bir başka versiyonunda ustaca adım adım ilerliyorlar.
Bu sahada kırılan her bardak, dökülen her yaprak bizim özümüze aittir.
İstiyorlar veriyoruz, dediklerini anında yapıyoruz.
Yine de olmuyor.
AB sürecinde gördük ki Türkiye yıllardır hep verdi, vermeye de devam ediyor.
Buna rağmen adamlar kedinin fare ile oynadığı gibi Türk devletini rölantide tutarak kültür bazında değerlerimizin altını durmadan oyuyorlar. Bu oyma Tanzimat kafalıların işine geliyor.
Değerlerinden soyutlanmış bir millet çıplak demektir.
Utanma, arlanma duyguları batı anlamında güme gidince, edep yerlerimiz de açıldı.
Ne imiş? AB’ye gireceğiz...
Onların asırlardır yapamadığını AB’ye girme sevdasında politikacılarımız gönüllü olarak yapıyorlar. Zinayı suç olmaktan çıkardık, azınlıkların vakıflarına iyileştirmeler getirdik.
Olmadı, olmadı...
Türkiye Kıbrıs katliamına engel olmak için adaya çıkarma yaptığı sırada ABD resmen tavrını koyarak ilişkilerini en az seviyeye indirdiği gibi, silah sevkıyatını da durdurmuştu.
Kıbrıs Barış Harekatı’na karşı bu bir tepkiydi.
Batı istiyordu ki Kıbrıs’ta ne kadar Türk varsa, Rumların vahşetinde bitirilsinler.
O yüzden garantör olan İngiltere de bize karşıydı.
Ne var ki AB ile İngilizler Ortadoğu’yu baştan başa işgal ettiğinde Türkiye neden işgalcilerin yanında yer alamadı diye içimizdeki kimilerinin hop oturup hop kalktıklarına şahit olduk.
Şimdi de iyileştirme raporundaki istenilenler hem anlamlı hem de mevcut hükümet ile statükoyu kapıştırmak için birebir. AB istiyor ki Mustafa Kemal hakkındaki koruma yasası kaldırılsın, Genelkurmay Başbakanlığa bağlansın...
Aynen ben de katılıyorum ama, şu andaki şartların buna müsait olmadığını, elde Ergenekon gibi bir örgütün şifreleri çözülürken hükümetin diğer dallara da el atarak cepheyi genişletmek istemeyeceğini AB pekala bilir.
Buna rağmen müzakerelerin başlaması için bu tip tuzu, biberi olmayan şartları ileri sürmesinden anlaşılıyor ki iyi niyetli değildir.
İşte bu havada AB’yi askıya aldı diye Başbakan’a yükleniyorlar.
Benim bildiğim Başbakan AB’nin ne anlama geldiğini ta çocukluğundan beri alfabe gibi biliyor. Ama ülkedeki yapılanmada şayet dışa açılamamış olsaydı AK Parti 400 milletvekili ile iktidara gelmiş olsa da birtakım Bizans oyunları ile en kısa zamanda kapısına kilit vuracakları gibi, yetkilileri de bir şiirin başına gelenler gibi sözde yargılayıp söndürmüş olacaklardı.
Başka bir deyimle ampul sönebilecekti.
Denize düşen yılana nasıl sarılmak zorunda kalmışsa, AK Parti’nin de kurulduğunda yılanlarla çıyanlara sarılmak zorunda kaldığını yakinen bilenlerdenim.
Bu oyuna kurtlarla dans etmek denir...
Nedeni gayet açık.
Bir asra yakın İtalya’nın Mussolini ile, Almanya’nın Hitler’den miras yöntemleriyle yönetilen bir ülkeyi yaka-paça demokratikleştirmek ateşten gömlek giymek gibi bir şeydir.
Hatta mayınlı arazide yol almaya benzetebilirsiniz.
AK Parti’nin bu arenada yedi yıl dayanması küçümsenecek gibi olmayıp, asıl üzerinde durduğumuz ve de eleştiri oklarımızı çevirdiğimiz konular başkadır.
Sekiz yıl iktidarda kal ama ne hikmetse sivil bir anayasa yapamamışsan bu demektir ki iki hususta etkin ve de yatkın değilsin.
Birincisi, kadroların senden değil,
İkincisi kadrolarının medeni cesareti yok.
Görülen odur ki hükümetin her adım atışında karşısına çıkan engellerden birisi yargı, diğeri de askeriyedeki kadrolaşmadır. O zaman ayağına taşlarla dikenlerin batmasını istemiyorsan ilk yapacağın iş, demokratik ve de halkın oyuna sunulan sivil bir anayasa yapıp iktidarlara vurulan kelepçeleri kırmaktır. Kelepçe kırmadan bu işler olmaz...
Neticede şunu söyleyebiliriz:
Bir gün Türkiye ayaklarının üzerine dikildiğinde başka bir dünyada AB’den uzaklaşır da, AB, çıkarları gereği hiçbir zaman Türkiye’den uzaklaşamaz. O bakımdan hükümetin görüşmeleri rölantiye almasında bence herhangi bir yanlışlık yoktur.
Hep biz yalvaracak değiliz, biraz da onlar yalvarsınlar...
Özür: Dünkü “Bir devrin mağdurları” başlıklı yazımızda, “batman gelen bir dosya” ifademiz “Batman’dan gelen bir dosya” olarak yanlış bir şekilde tashih edilmiş. Düzeltir, okuyucularımdan özür dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.