Hacıları uğurlarken...

Hacıları uğurlarken...

Hac yolculuğu başladı. Gidenlere hayırlısıyla gidip gelmek ve hacc-ı mebrur, gitmeyenler için de Allah’ın gitme imkanı nasip etmesini diliyoruz.
İslamın beş şartından biri olan hac, ihlasla ve usulüne göre yapılırsa insanı anasından doğduğu gibi günahsız ve tertemiz yapan bir ibâdet. Halk arasında, “Onun günahını ancak hac temizler” ve “Onun günahını hac bile temizlemez” sözleri boşuna meşhur olmuş değil.
Onun için, imkânı olan Müslümanlar bir an önce hacca gitmek isterken imkanı olmayanlar da bir imkan bulup hacca gitmenin hasretini çekiyorlar.
Hac birçok kimselere ömürde ancak bir defa nasip olup, ikinci defa yerine getirmek çok zor veya adeta imkansız olduğu için hacılar haklı olarak bir yanlış veya eksiklik yapmamak için çok dikkatli hareket ediyorlar. Şüphelendikleri meselelerde başlarındaki hocalara sık sık sorular soruyorlar.
Türkiye’de Hanefilik ağırlıkta olmakla beraber, İslamda başka hak mezhebler de var. Bir de Vehhâbîlik var ki dört sünnî mezhebin dışındadır. Suudî Arabistan’da adeta resmî mezheb Vehhâbîlik...
Vehhâbîlik, itikad ve ibâdet cihetinden sünnî mezheblerden ayrılıyor. Onun için, hacılar orada gördükleri farklılıkları hocalara soruyorlar. Sormak da en tabii hakları.
Hadis-i şerifte bildirildiğine göre, Medine’de Mescid-i Nebevî’de kılınan bir namaz, diğer yerlerde kılınan namazın bin misli, Mekke’de Harem-i şerifte kılınan bir namaz ise diğer yerlerde kılınan namazın yüz bin mislidir. Böyle olunca, oralarda kıldığı namazının boşa gitmesini kimse istemez...
Hacılar Peygamberimiz’i ziyaret ediyor ve haliyle sevgili Peygamberimiz’den şefaat istiyor ve bekliyorlar. Oysa, Vehhâbiliğe göre bu doğru değil. Hacca ve umreye gidenlerin eline uçaktan iner inmez tutuşturulan kitaplarda bu mesele açık açık yazıyor. Bu kitaplardan bende de var.
Şimdi bir hacı efendinin, “Ben Peygamberimiz’i ziyaret edip ondan şefaat istiyorum. Şefaat Yâ Resûlallah diyorum. Bu durumda ben yanlış bir şey mi yapmış oluyorum?” diye düşünmesi, işten bile değil.!
Suûdîler hele şükür Peygamberimiz’i ziyarete izin veriyorlar. Ama ola ki yönünüz Peygamberimiz’e doğru iken duâ etmiş olmayasınız. Hemen müdâhale ediyor, yönünüzü kıbleye döndürüyorlar. Çünkü onlara göre, yönünüz Peygamberimiz’e dönük olarak duâ etmek, ondan bir şey istemek olacağından bu da yanlış!
Oysa, duâ sadece kıbleye dönük olarak yapılmaz. İstediğiniz yönde duâ edebilirsiniz. Nitekim namazların arkasında yaptığımız duâlardan başka zamanlarda duâ edeceğimiz zaman ille de kıbleye mi dönüyoruz? Türbelerde duâ ederken ille de türbeye mi dönüyoruz? Hayır! Böyle bir mecbûriyet de yok.
Gerçi, kabir ziyaretlerinde ziyaretin kabre doğru, duânın ise kıbleye doğru olması sadece usuldendir. Kıbleye dönülmezse, Allah’a yapılması icap eden duâ kabir sahibine yapılmış olmaz.
Netice: Kıbleye dönmek farz değil vâcib değil. Yani dönmeyen de günaha girmiş olmaz...
Hac ve umreye gidenlerin de orada gördükleri gibi, suudîler namaz içinde iki elleriyle elbiselerini düzeltiyorlar. Bu hareket bizim mezhebimizde namazı bozar. Buna dikkat etmek gerekir.
Ayrıca, Harem-i Şerif ve Mescid-i Nebevî hariç, mahalle câmilerinde namaz kıldıran imamlar, ceplerine bir Kur’an-ı Kerim alıyor ve namaz kıldırırken o Kur’an’ı cebinden çıkarıp okuyor, bitince tekrar cebine koyuyor ve rükuya eğiliyor, namazı bu şekilde kıldırıyorlar.
Bu şekilde namaz kılmak da bizim mezhebimizde doğru değildir.
Bu yazdığımın doğru olup olmadığını görmek için, Arabistan’da bir mahalle camiine gitmek yeterlidir.
Namaz kılınıyor işte. Ne var yani? Öyle olsa ne olur, böyle olsa ne olur diye, gerekli titizliği göstermekten kaçınmamalıdır. .
Pazardan bir kilo domates alırken bile, “Aman çürük olmasın” diye on tane tezgâh gezerken, namazımızı kendisine teslim edip uyduğumuz imamlar hakkında da hiç olmazsa bu kadar bari hassas olmak icap etmez mi?
Şu soruların cevabı verilmesi lâzım değil midir:
a- Namazda bir rükünde birden fazla orasını burasını düzelten bir kimsenin namazı bozulduğuna göre, zaten kendi namazı bozulan böyle bir imama uymak câiz olur mu?
b- “Şefaat Yâ Resûlallah” diyerek Peygamberimiz’den şefaat dileyenleri suçlayanların arkasında namaz kılınır mı?
Teker teker tetkik etmediğimiz için oradaki imamların hepsinin böyle olduğunu söylemiyoruz. Ancak bu imamları tayin edenlerin ölçüleri aynen böyle...
Bir de bizimle ilgili bir mesele var ki, doğruysa o da ayrı bir felâket:
Hacca giderken mîkad sınırını ihramsız geçenin bir kurban kesmesi icap eder. Bir ilahiyat profesörü var. Hem mîkadı ihramsız geçmiş hem de kurban kesmeyeceğini söylüyor. İlaveten de “Zaten yakında herkes benim düşünceme gelecek” diyor. Yine bu zat, “Hacda şeytan taşlamayı falan kaldıracaksın” diyor.
Bu söz, hac ibâdetini bozmaya yönelik bir düşüncenin ürünüdür. Bu zatın hac irşad heyetine alındığını duydum. Doğruysa bu bir felâkettir.
Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın bundan haberinin olmadığı hakkında hüsn-i zannım var. Bunu kendilerine, bu köşeden hürmetle bildiriyorum...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi