Hırslarımız eğitilebilir
Kel ile Dimme'de şöyle bir hikaye vardır: Vakti zamanında yoksul bir kadının çelimsiz bir kedisi varmış. Kadıncağız fakir olduğundan kedisine pek bir şey veremez, kedi evde ne bulduysa onunla yetinmeye çalışırmış. Günün birinde kedi bahçeye çıkmış ve etrafı seyretmeye başlamış. Derken, karşıda irice bir kedi görmüş. Bu kedi de, oldukça bakımlı ve güçlüymüş. Yaşlı kadının kedisini görünce yanına yaklaşmış ve onunla tanışmış, nerede yaşadığını sormuş. Yoksul kedi, yaşlı ve fakir bir kadının yanında yaşadığını burada karnını kıt kanaat doyurabildiğini belirtmiş. Bunun üzerine diğer kedi kasılarak "Ben bir padişahın bahçesinde yaşıyorum, orada bol yemek artıkları oluyor, karnımı tıka basa doyuruyorum" demiş ve "İstersen seni de oraya götüreyim" diye eklemiş. Kedicik birden ürpermiş, gözlerini açmış ve o envai çeşit yiyecekleri hatırlamış. Sonra "Tamam gidelim" demiş.
İki kedi padişahın bahçesine doğru yönelmişler. Bahçeye geldiklerinde yerdeki yemek artıkları dikkatlerini çekmiş ve hemen yemeye başlamışlar. Ama ne yazık ki, iki gün önce padişah bahçedeki kedilerin öldürülmesini emretmiş. Bu emre uyan görevliler, iki kediyi de oracıkta öldürmüşler...
Hikayeler, bazen uzun sürede anlatabileceğimiz bir olayı bir cümleyle ya da küçük bir misalle özetleyiverirler öyle değil mi?. Beydaba bu hikayede de, hırs ve doyumsuzluğun insanı götüreceği noktayı dikkate almıştır.
Efendimiz, " Ademoğlu ihtiyarlar fakat şu iki şey onunla beraber gençleşir ve kalır, bunlar dünya hırsı ve uzun yaşama duygusudur" der. Efendimiz bu sözüyle, insanın dünya hayatına ve buradaki şatafata ne kadar meylettiğini ve istediği hayata ulaşabilmek için ne kadar da çok hırslandığını ifade eder ve bu konuda bizleri uyarır.
Hırs, duygusu genetik dokularımızda var, ancak, aile ortamı ve yakın çevremizdeki etkileşim bunu, normal sınırlar içine çekerek başarımızın bir anahtarı da yapabiliyor, bir tür doyumsuzluk ya da hastalık boyutuna da götürebiliyor. Bunun için, hırslarımızı tanımalı ve duygularımızı kontrol altında tutmalı, irademizi aktive etmeliyiz. Bu çerçevede hareket ettiğimizde, hırslarımız azim ve gayrete dönüşüyor ve çalışma, başarma, hayatta kalma, hedefler belirleme hatta bu hedeflere ulaşma periyodinde itici bir kuvvet olarak hayatımıza katlılar sağlıyor... Ancak insanoğlu bu dinamiği, normal sınırlar dahilinde ve amacına uygun olarak değerlendirmediğinde, hırsının esiri oluyor ve ilkel eğilimlerinin, dürtülerinin peşinde sürükleniyor. Olaya bu noktadan baktığımız zaman ihtiraslarımızı iki boyutlu bir çiviye benzetebiliriz. Çivinin bir yanı başarı ve hedeflere yönelirken, diğer yanı, nefsi heva ve heveslerimizin eşiğine doğru koşar. Bizler ise bu kapsamda, önce duygularımızı tanır ve daha sonra da onları kontrol altında tutmayı öğrenir, hırslarımızın bu tuzağından kurtulmaya çaşılırız,
Doğuştan insana bütün duygular verilmiştir. Ancak bu duyguların eğitime, terbiyeye tabi tutulması öngörülmüştür. Bunun için, duyguların eğitimi son derece önemlidir ve bu eğitim çok küçük yaşlarda başlar. Hırslarımız küçük yaşlarda da vardır ve bizler, çevremizin ve ailemizin yardımıyla onları eğitir, ehilleştirir ve normal davranış kalıplarına dahil ederiz.
Eğer ihtiraslarımızın esaretinde yaşamayı red ediyorsak, duygularımızı tartmalı ve doyumsuzluğumuzun boyutunu anlamaya çalışmalıyız. Yani gözlerimizi iç dünyamıza çevirerek, önceliklerimizi, hedeflerimizi ve bunların önem sırasını yeniden gözden geçirmeliyiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.