AB üyeliği Türkiye’nin hakkı mı?
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın Yunanistan ziyaretinde Başbakan ve Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, "AB üyeliği Türkiye için kesin bir haktır. Ben 1999'da da Türkiye'nin müzakere sürecine girmesini desteklemiştim. Aynı görüşteyim ve Türkiye'nin üyeliğini destekliyorum" demiş. Benzer açıklamalar zaman zaman başta İngiltere olmak üzere bazı AB ülkelerinden de gelmekte. Ama sonuç nedir diye baktığımızda Türkiye'nin AB üyeliği hayalden öte gitmiyor. Hakim kanaat ve görüşün Türkiye'nin AB'ye üye olarak alınmaması ama buna karşılık tamamen de küstürülmemesi şeklinde. Kapıda tutuklamasında kendileri açısından yarar görüyorlar. Bunun için de eşit şartlarda üye almaktan çok imtiyazlı ortaklık gibi uydurmaca bir teklif tekrarlanıp duruyor.
Aslında Türkiye'nin AB üyeliğine alınmaması konusunda tek yanlı olarak topluluk üyelerini suçlamaktan çok kendimize bakmamız da gerekiyor. Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üye olmadan Gümrük Birliği anlaşmasını imzalayarak, Kıbrıs Rum Kesimi'nin üyeliğine direnmeyerek elindeki kozların önemli bir kısmından vazgeçti. Bir bakıma kendi çıkarını bir kenara iterek birliğe hizmet etmeye soyundu. Halbuki işin başından beri elindeki kozları kullanmasını bilseydi, bir karşılıksız sevda uğruna ülkemizin çıkarlarını bir kenara itmeseydi bugün müzakereler çok daha farklı bir noktada olurdu. Bu farklı nokta ya Türkiye'nin üyeliğinin gerçekleşmesi ya da AB ile müzakerelerin kökten kesilmesi şeklinde olurdu. Sanıyorum her iki sonuç da böylesine bir belirsizlik içinde olmaktan daha iyi olurdu. Ne var ki, Türkiye'yi yönetenler arada bir Papandreu gibi bazı liderlerin sarf ettiği gönül alıcı açıklamaları ciddiye aldılar, ümitlendiler. Bunun sonucu olarak Türkiye tam 50 yıldır AB konusunda kendi kendine gelin güvey oluyor. Halbuki şimdiye kadar iki ülke sorunlarının çözümü konusunda Yunanistan'ın hiçbir zaman uzlaşmacı bir tavır sergilemediğini biliyoruz. Söz gelimi bir Kıbrıs konusunda bile hala KKTC'nin feshedilerek Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Rumlarının insafına terk edilmesini çözüm için ilk şart olarak ileri sürüyorlar. Hatta "AB üyeliği Türkiye için bir haktır" diyen Papandreu bile bu sözlerinin devamında "Rum lideri Hristofyas gerçekten barış isteyen bir lider ve biz barış için görüşmelere hazırız" demek suretiyle Kıbrıs'ta barıştan yana olmayanın Türk tarafı ve Türkiye olduğunun Egemen Bağış'ın gözünün içine baka baka söylüyor.
Bu bakımdan Türkiye artık AB defterini kapatmalı, kendisine yeni bir yön ve yol çizmelidir. Aksi halde dünya üzerinde hiçbir ağırlığı olmayan güçlülerin belirlediği politikalar dahilinde hareket etmek durumunda olan bir ülke görünümü veriyor. Bu ise Türkiye'ye yakışmıyor.
Son zamanlarda Türkiye'nin İslam Dünyasına yüzünü dönmesi ya da böyle bir görüntü vermesi bile ülkemize dış politikada bir ağırlık kazandırmış durumdadır. Bundan vazgeçip alınmasında hiçbir katkımız olmayacak bir takım birliklerin içinde yer almak için 50 yıl harcamının anlamsızlığını artık görmek durumundayız.
AB'ye üye olmadan Gümrük Birliği'ne girmek yerine enerjimizi öncelikli olarak komşu Müslüman ülkeler başta olmak üzere bir Gümrük Birliği oluşturmak için çaba sarf etseydik sanıyorum ülkemiz çok daha avantajlı olurdu. Her şeye rağmen artık AB'nin kapısında bekleyip durmak ve arada bir edilen gönül alıcı sözlerle oyalanmak yerine gerçek yerimizde rol üstlenmek için zaman geçmiş değildir. Bu arada özellikle de Erbakan Hoca'nın kuruluşunu gerçekleştirdiği D-8 hareketine canlılık kazandırmak İslam Dünyası'nın sözünü dinlenir hale getirecektir. Elbette tüm bunlar olurken emperyalist güçlerin çıkarları zarar görebilir ve bunun sonucu olarak ülkemize karşı bazı komplolar gündeme gelebilir. Ancak, bunu göze almadan da olmaz. Kısacası Türkiye için AB üyeliği fanteziden öte bir anlam ifade etmiyor. Bu fantezi ile ülkemizin daha fazla oyalanmaya tahammülü yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.