Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Virüslerden arındırılmış bir dış politika

Virüslerden arındırılmış bir dış politika

Birkaç istisnâî ara dönem dışında, son yıllara kadar “ötekileştirme”, hem iç hem de dış politikada esas ve kural olageldi. Bu telakkiye göre güdülen siyaset, hem içerde hem dışarıda hiçbir menfaat getirmediği gibi, tamiri on yıllar alacak ciddi yaralar açtı. Bu süreçte ‘kimlikler’ ya mikro ve yerel planda belirginleşti yahut bazı kesimler gibi makro ve yabancı/ithâl kimlikler kitleleri yönlendirdi. Her iki kesim de peşinen ‘hâin’ ilan edildi. Her iki kesimin de mensupları ya zindanlarda çürüdü, kabristanları doldurdu yahut sınıfı bile olmayan sadece adı vatandaş olarak ıstırap içinde ömrünü doldurdu. Sonuçta bir avuç beyaz yakalı, mavi kanlı, seçkinci sekülerin dışında memlekette ‘potansiyel düşman’ olmayan kalmadı!
İçeride ‘bölücülük’ ve ‘gericilik’ yaftalamaları altında pek çok kesim ötekileştirildi, her şeye rağmen mutlak sadakat beklenilen sözümona ‘bölücü’ ve ‘gerici’lerin, ülkelerine karşı âidiyet duyguları gittikçe törpülendi, pörsütüldü.
Dışarıda, ‘dört bir yanı düşmanlarla çevrilmiş’ olmakla açıklanan ‘dış tehdit’ algılaması ve güvenlik anlayışı Arapları, Farisileri, Ermenileri, Yunanlıları bize, bizi de onlara ötekileştirdi, yabancılaştırdı. Hâlbuki daha bir asır önce yine, Arap, Farisi, Türk vardı ama bunlar birbirine ‘öteki’ değillerdi.
Avrupa’yı Fransız ihtilâlinden sonra birleştiren milliyetçilik belâsı, İslâm âlemini paramparça etmekle kalmadı, bu bulaşıcı hastalık ve derin iptilâ, zâlimlerin elinde keskin bir tırpan gibi yeni nesilleri öbek öbek yok etti, kuruttu, toprağına yabancılaştırdı.
Gelelim dış politika meselesine…
Malumunuz, son zamanlarda yoğun bir eksen kayması ‘kampanya’sı başlatıldı.
Yukarıdaki girişi yapmamın sebebi bu ‘kampanya’nın kodlarına dikkat çekmekti.
Geçen hafta burada bu kampanya veya tartışmayı mekân elverdiğince aktörleriyle tahlil etmeye çalışmıştım.
Tartışmalar, konunun taraflarını açık etmek dışında, hâli hazırda uygulanan dış politikayı da teste tabi tutmaya, gerçekçi bir bakış açısı ile ve sorgulayarak değerlendirmeye vesile olduğu için esasında faydalı oluyor.
Bu bağlamda önemli bir makaleye dikkat çekmek istiyorum: Doç. Dr. Kemal İnat ve Ali Balcı, “Dış Politika: Gelenekselden Post Modern’e Teorik Perspektifler” başlıklı makalelerinin sonuç bölümünde Alman bilim adamı Ekkehart Krippendorff’tan nakille, modern dış politikanın mucidi olarak Fransa kralı 13. Lui’nin başbakanı Richelius’a işaret diyorlar. “Kartografik bakış”a sahip bu dış politikanın esas özelliği, iç veya dış, mekânlarda, topraklarda yaşayan insanları gerçek hayatları, arzuları ve ihtiyaçları açısından değil, sadece harita üzerinde ifade ettikleri stratejik anlama göre değerlendirmesi ve bu anlayışa göre hareket eden iç ve dış politika aktörlerinin iyi birer ‘harita okuyucusu’ olarak çalışmaları. Krippendorff’un işaret ettiği bir diğer nokta, “ahlaki sınırlamalardan sıyrılmış bir güç politikası” olarak tarif ettiği ‘balance of power’ (güç dengesi)’nin bilim adamlarının keskin zekâlarını deneyecekleri bir oyuncak olduğu ve bu politikanın temel alınmasıyla kurulan ittifakların, savaşlar gibi olayların aslında halkları eşyalaştırdığı gerçeğidir. Sonuç olarak Krippendorf’un teklifi, dış politikanın bu patolojik sendromdan kurtulması ve insanlığın menfaati için ‘aşağıdan dış politika’ anlayışının hâkim olmasıdır. ‘Aşağıdan yukarıya dış politika’ anlayışının esası ise, toplumlar, kültürler, bireyler arasında şekillenmesidir. (Derleyen: Zeynep Dağı, Uluslararası Politikayı Anlamak, s. 212-287, Alfa yay., İstanbul 2007)
Esasında, kanaatimce son zamanlarda çerçevesi iyice belirginleşen ve uygulanan hâriciye siyasetinde ‘aşağıdan dış politika’ anlayışını bariz bir şekilde görmek mümkün. Nihayet şehirleri ve sakinlerini haritada stratejik bir bölge ve unsur olmanın ötesinde gören bir telakki ile siyaset yapılıyor. Bu gözlüğü taktığınızda ne dört bir yanınız düşmanla çevrili olur, ne de kendi halkınızı bölücü ve gerici diye yaftalayabilirsiniz.
Bu gerçeği görmek istemeyen bazı kalemler hâlâ “İslâmcılık virüsü dış politikamızı hasta ediyor” diye yazabiliyor. (Kadri Gürsel, Milliyet, 1 Kasım) Yahut Cengiz Çandar’ın bile taraflı olduğu için ‘konu dışı’ dediği, Amerika’daki resmi İsrail lobisinin düşünce kuruluşu olan Washington Institute’nin Türkiye masası şefi Soner Çağaptay, “Türkiye Batı’yı terk mi ediyor?” diye yerli uzantılarına suflörlük yapabiliyor.
Aslında olan biten, dış politikanın virüslerinden arınıyor olduğudur. Virüslerinden arındıkça, şifa bulan bünye, doğru ve güçlü adımlar atmaya devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi