Sabahattin Zaim, iyiliklerini bırakıp iyilerin yanına gitti
“Hakkındır cümle işler kul eliyle işlenir. Emr-i bari olmadıkça sanma ki bir çöp debrenir.” Prof. Dr. Sabahattin Zaim.
Zor yazılardır bu tür yazılar. Nereden ve nasıl başlayacağınızı bilemezsiniz. Kafanızda öyle çok bilgiler birbiriyle çakışır ve üst üste gelir ki, “şuradan başlayayım” dersiniz, en son söylemeniz gerekeni en başta söyleyiverirsiniz.
Kafanızı ellerinizin arasına alır ve dakikalarca beyninizde çakışan şimşekler arasında hangisinin daha güçlü olduğunu ve hangisinin ön plana çıkması gerektiğini yine hızlı bir beyin fırtınasıyla birbirine denk getirmeye çalışırsınız ama yine başarılı olamazsınız.
Zordur böyle yazıları yazmak. Hele işin içinde ölüm varsa, hele dünyaya ve sevdiklerine veda eden kişiye toplumun ve sizin ihtiyacınız varsa, bir daha ele geçmeyecek kayıplar listesinin içerisine girmişse, düşündüklerinizi ve söylemek istediklerinizi bir türlü dengede tutamazsınız.
Hocaların hocası ünvanını hak eden Prof. Dr. Sabahattin Zaim hocamız hakkında yazılacak ve konuşulacak o kadar çok mevzu var ki, ne kadar çok yazılıp konuşulsa yine de hakkını vermek çok zordur kanaatindeyim.
“Nasıl tarif edebilirim, nasıl anlatabilirim ve en doğru şekilde anlaşılması için neler yazabilirim” diye epey bocaladıktan sonra Mevlana Hazretleri’nin 800 yıl önce tarif ettiği “iyi, güzel ve doğru” insan reçetesi imdadıma yetişti.
Önceki gün, MÜSİAD Genel İdare Kurulu Toplantısı münasebetiyle Konya’da bulunuyorduk. MÜSİAD Konya şubesinde otururken arkadaşlarımızdan birisi cep telefonuna gelen mesajı, mahzun bir şekilde okudu ve Sabahattin Zaim Hoca’nın vefatını haber verdi.
MÜSİAD Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat ve salonda bulunan diğer dostların yüzünde ani bir solgunluk ve donukluk hakim oldu. Hepimiz şaşırmıştık. Çünkü sağlığı yerinde olsaydı o da bizimle Konya’da olacaktı.
Sabahattin Zaim Hoca bir insanı olgunlaştırma ve yetiştirme mimarıydı. Kim olursa olsun, yeter ki, insanlıktan biraz nasibini almış olsun, onu yaratılış fıtratına göre yetiştirebilmek adına her türlü varlığını feda etmeye hazırdı. Onun için tek ve en önemli zenginlik, “yetişmiş iyi insan” olmak demekti.
Bir Deniz Feneri gönüllüsü de olan Sabahattin Zaim hocamla bir kere kendi doğduğu topraklar olan Makedonya’da İştip şehrine seyahat etmiştim. Deniz Feneri, İştip’te bulunan Müslüman çocukları için okul yaptırmıştı, açılışını da hocamız yapmıştı. Bir de yine Deniz Feneri’nin Bosna’da yaptırdığı bir üniversitenin açılışına, Bosna’ya birlikte gitmiştik. Her iki seyahatte de çok yakınlığımız oldu ve gözlemlediğim kadarıyla her hareketinde, her düşüncesinde, her sözünde bir Mevlana ruhu, Yunus gönlü vardı.
“Sabahattin Zaim hocamızı nasıl bilmeli ve tanımalıyız” sorusuna en güzel cevabı Mevlana Hazretleri vermiş. Mevlana Hazretleri, Allah’ın istediği kulu tarif ederken şunları söylüyor ve her bir tarif de Sabahattin Zaim hocamıza birebir uyuyor.
Sabahattin Zaim hocamız; “Cömertlik ve yardım etmede akarsu” gibiydi. “Şefkat ve merhamette güneş” gibiydi. “Başkalarının kusurunu örtmede gece” gibiydi. “Hiddet ve asabiyette ölü” gibiydi. “Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak” gibiydi. “Hoşgörülülükte deniz” gibiydi ve hep, “olduğu gibi görünür, göründüğü gibi olurdu.”
Hocamızla İştip sokaklarında, doğduğu mahallede dolaşırken, 8 yaşına kadar yaşadığı mekanlar hakkında bilgi aktarıyor ve gözyaşlarını tutamıyor, gözyaşları doğduğu toprağa düşerken bile gülümseyebiliyordu.
İnanmanın ve iman etmenin ne demek olduğunu ve nasıl olması gerektiğini, hocanın hem hal dilinde hem de sözlerinde görmek mümkündü. O ne teslimiyetti, o ne tevekküldü. Allah rahmet eylesin.
Ruhu için El Fatiha.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.