“Etekle baş örtmek!..”
Duymuşsunuzdur; söz Erbakan Hoca’dan...
Ak Parti’nin ekonomik programını değerlendirirken, “Eteğinle başını örtüyorsun” demişti.
¥
Enerji ihtiyacının neredeyse tamamını “ithalat” yoluyla yani “dövizle” karşılamak mecburiyetinde olan bir devleti yönetenlerin, oranın buranın açığını kapatmaya çalışırken olmadık hallere düşmeleri kaçınılmaz oluyor.
Ekonomi böyle, özellikle enerji alanındaki bağımlılık devam ettikçe düze çıkmaz. Dolayısıyla “ekonomik refahı” uzun bir müddet için, (en azından) benim hayatta kalabileceğim zaman dilimi için gözden çıkarttım.
Şöyle “fazla veren bir ekonomi”yi görebileceğimi hiç ama hiç zannetmiyorum.
¥
Bu böyle diye “her alanda” ümitsiz olduğum söylenemez. Benim de ümitlerim var.
Ekonomiden pek beklentim yoksa da...
PKK’nın, marjinal sol terör örgütleri ile aynı kümeye düşüşünü görebileceğime dair kuvvetli bir ümit taşıyorum.
¥
Mesele çok basit;
“Neo-liberalizm”, uçlarda yer alan bütün unsurları (kendisine göre) merkeze çekiyor.
Her bir gruba yaptı bunu;
Radikal solu aldı, Erdal İnönü’lerle, Bülent Ecevit’lerle filan “merkezine” taşıdı.
Ülkücüleri o merkeze taşıma işi, Devlet Bahçeli’ye havale edildi.
Dünün “Kararlı Dindarlarını” ise, bir yandan “zorbalıkla”, diğer yandan da “tüketim çılgınlığının” bir parçası haline getirmekle büyük ölçüde halletti.
¥
Meselenin “PKK’ya bakan” tarafına gelince;
DTP’lilerden biliyorum;
Onlar da “merkeze” yanaşmaya çalışıyor!..
Birden “dümen kırmak” olmaz elbette, şu veya bu şekilde “liderlik” (!) makamına oturtulmuş bulunan Öcalan’a bir anda dirsek göstermek kolay değil...
Ancak;
Meclis’teki DTP’lilerle sohbetlerim, “Öcalan’ın yanlışlarının” gittikçe daha fazla sorgulandığını...
O’nun “bünyeye katkı mı sağladığı” yoksa “yük mü olduğu” meselesinin gündemlerinde geniş yer tuttuğunu gösteriyor...
DTP’liler, “dünyadan kâm almak” istiyorlar artık!..
Vekilliğin tadını çıkarmak, tehdit altında yaşamaktan, sürekli olarak arkalarını kollamaktan kurtulmak istiyorlar!..
Bu hava tabandaki DTP’lide de var...
Ve hatta dağdaki PKK’lı bile, şöyle “rahat ve iyi kazandığı”; bunun karşılığı olarak da “bolca tükettiği” bir yarının hayali içinde.
Zamanında “PKK itirafçıları” bize gelip gittiklerinde, “Kamptaki özlemlerinden” bahsederlerdi.
Şöyle güzel bir banyo, kötü kokmayan bir hanım, tertemiz üst baş, düzenli uyku, sahilde gezinti...
İnsandan bahsediyoruz; sabrı sonsuz değil...
Dünyaya bir kez daha gelmeyeceğine inanmış adamlar için de, 30 yılın ötesine geçen bir çatışmanın unsuru olmak hiç akıl kârı değil.
¥
Demem o ki; PKK zaten çözülüyor.
Buna ilave olarak; ABD-Barzani-Talabani hattında bir karşılığı yok...
Ergenekon’un tasfiyesi, O’nun bir şubesi olan PKK’nın da tasfiyesini gerektiriyor.
PKK dediğin bir “12 EYLÜL KURUMU!..”
Miadı doldu, sonlandırılmasına karar verildi, dış konjonktür onu gerektiriyor.
PKK’nın son çırpınışlarına şahitlik edebiliriz.
Bu süreçte çok kan dökebilir. Ancak, gördüğüm o ki bu eylemler “güçlü bir terör örgütü” olarak ayakta kalmasına yetmeyecektir.
AK Parti bunu görmüştür.
Yapılan, “şartları” değerlendirmekten ibarettir.
¥
Bu sürecin sonunda ya da herhangi bir yerinde Türkiye’nin bölünebileceğini filan asla düşünmüyorum.
Yugoslavya ile Türkiye’yi karşılaştırmak akılsızlıktır.
Orada, birbirlerinden kesin hatlarla ayrılan unsurlar vardı.
Aynı ülkede mûkim Sırplar, Boşnaklar, Arnavutlar, Hırvatlar tamamen kompartmanlarında yaşayan ve dahası birbirlerinden ölesiye nefret eden unsurlardı. Ve halen de öyle.
Bir Sırp’la bir Arnavut’un evliliği -neredeyse- hayal ötesiydi. Bugün de öyle.
Hıristiyanlığın iki ayrı mezhebine tabi olan Sırplar ve Hırvatlar arasında da çok büyük gerginlikler vardı.
Boşnaklar ve Sırpların karşılıklı olarak hangi hisler içinde yaşadıklarından bahse gerek yok...
¥
Bizdeki gerçeklikle, bu tablonun ne alâkası var?..
Üç yüz beş yüz, belki de bin arkadaşımın kaçı Kürt’müş kaçı Türk’müş aklıma bile gelmedi.
Sırp’tan ne farkım kalırdı ki gelseydi!..
¥
Evet, ben bölünmenin sözkonusu olacağını asla düşünmüyorum.
Bununla birlikte...
Bugün “açılım” diye sunulanın beklentileri kesinlikle karşılamayacağını da biliyorum.
PKK’nın çözülmesi evet;
Ancak bu “açılım”ın işi değil.
PKK’yı daha ziyade dış konjonktür çözüyor...
¥
Bizim çözmemiz gereken meseleler de var.
İçinde “insan” olmayan bu Anayasa ile nereye kadar gidebiliriz?..
Millet iradesini yansıtmayan ve bundan dolayı da, “darbecilere karşı dik duruşun simgesi olacak” isimleri Ankara’ya yollamayan bu “siyasi partiler mevzuatı” bizi nereye taşır?..
“Darbelere” adeta “meşruiyet kazandırmayı” hedefleyen İç Hizmet Kanunu bu şekliyle orada durmaya devam ettikçe, hangi vatansever rahat uyuyabilir!..
¥
Dönüyorum yazının başına;
Temel metinlerde, adamakıllı bir “dönüşümü” gerçekleştiremeyen bir iradenin yapabileceği, maalesef “başı etekle örtmekten” öteye geçemez!..
Evet, belki PKK biter... Büyük ihtimalle de “küçük bir örgüt” olarak yoluna devam eder... Lâkin, PKK meselesi değil ki bu!..
“PKK olmasa hızla kalkınırız” yollu yaklaşımlar son derece yüzeysel.
Bir “sistem” problemi var; bu sistemi “kararlı”, “cesur” adımlarla ve “bedel ödemeyi göze alarak” değiştiremediğimiz takdirde...
Bölünmeyiz, evet...
Bölünmeyiz de...
Bir bütün halinde devam ederiz inlemeye!..