Barışa muhalefet, umuda yolculuk
Demokratik açılımı Meclis'e taşıyan hükümet, CHP ve MHP'nin beklenen sert muhalefetiyle karşılaştı. AK Partililer biraz şaşkın, gergin ve hatta hırçın bir görüntü verdiler. Kendi 'pozitif' gündemlerini Meclis'e taşımak yerine muhalefetin tarzına ve üslubuna teslim oldular.
Barış yapmaya çalışan bir parti barış dilini, üslubunu kullanır; sonuna kadar sabırla, sebatla, vizyoner bir kararlılıkla barışı temsil eder. Hükümet partisi, Meclis'te kendini muhatap almayan muhalefetle didişmek yerine, 'barış ve kardeşlik projesi'ni halka anlatmayı öncelemeliydi. Uzun bir 'müzakereci demokrasi' pratiğinin ardından artık somut önerilerin kamuoyuyla paylaşıldığı bir platform olmalıydı Meclis.
Beklentim, bugünkü genel görüşmenin hem 'açılımın gerekliliği'ni yeniden izah etmek hem de daha somut önerileri tartışmak için bir fırsat olarak kullanılması. Her durumda CHP ve MHP'nin açılıma artık destek vermeyeceğinin de anlaşılması gerekiyor. Bu iş 'onlar'sız sürecek.
'Savaşkan muhalefet'in 'barışa muhalefet'i devam edecek. Önceki gün gördük; kan dökmeyi kutsadılar, savaşa övgüler dizdiler, katliamları yücelttiler. 21. yüzyılda Türkiye'de iktidara talip olan iki partinin hâlâ 1930'ların anlayışında kalması çok acı. Türkiye bunları hak etmiyor, bunlar da Türkiye'yi. Barışa muhalefet edenler 'ebedî muhalefet' kalmaya mahkûm.
Son sekiz yılda dört seçim kaybeden muhalefet, iktidara yaklaşmak uğruna adeta her şeyi mubah görüyor. Millî duygular kışkırtılıyor, tarih çarpıtılıyor, insanî duygular sömürülüyor. Bütün bunları yaptıkça halktan da, iktidardan da uzaklaşıyor. Millî bir meseleyi elbirliğiyle çözmek yerine küçük parti hesaplarıyla barışa giden yolu tıkamaya çalışıyor. Bunu akılla, vicdanla ve vizyonla izah etmek mümkün değil.
CHP ve MHP, birbirleriyle sertlik yarışındalar. Kim daha fazla 'savaşçı' görülecek kavgası veriyorlar. Muhatapları AK Parti bile değil. Birbirlerine bakıp daha da kızışıyorlar. Dertleri, savaş yanlısı çevrelerden gelecek üç beş oy. Çözüme katkıda bulunarak normalleşen bir Türkiye'de siyaset yapmak yerine çatışmalarla bölünmüş, zayıflamış, kilitlenmiş bir Türkiye'yi tercih ediyorlar.
Belki de haklılar; sorunun çözümü konusunda CHP'nin ve MHP'nin sırtında yumurta küfesi yok. Umurlarında bile değil. Zaten Kürt kökenli yurttaşlardan oy alamıyorlar. Bölgede neredeyse teşkilatları bile yok. Güneydoğu'yu çoktan gözden çıkarmışlar. Ama tam gitsin de istemiyorlar, çünkü bu haliyle 'kalması' Türkiye'nin diğer bölgelerinden oy getiriyor onlar için. Kanayan bir yaradan siyasal kazanç elde etmeye çalışan bir yaklaşım bu.
Peki, ya DTP?.. Türkiye genelinde % 6'ya yakın oy alan, Kürtleri temsil etme iddiasında bulunan bir parti açılım fırsatının heba olmasına seyirci mi kalacak? Dersim türü katliamlara, toplu sürgünlere, etnik temizlik politikalarına sıcak bakan kesimlere teslim mi edecek seçmenini, kitlesini?
Çözüm isteyen Kürtleri geçmişteki faşizan uygulamalara, insanlık dışı katliamlara hâlâ destek çıkanlarla baş başa bırakan bir Kürt hareketi, bunun siyasî bedelini öder.
Savaşkan muhalefet yeni bir 'Takrir-i Sükun' kanununa hiç de uzak değil. Farklı bütün sesleri susturmak, çözüm yanlılarını yeni İstiklal Mahkemeleri'nde yargılamak, açılım isteyen siyasî partileri kapattırmak fantezi değil bunlar için, olabilecek, olması gereken bir durum.
Eldeki malzeme bu; ya bu sorunu Genç ve Dersim'de uygulanan yöntemleri yeniden kullanmaya hazır CHP ve MHP ile çözmeyi deneyeceksiniz veya mevcut hükümetin açılımına iyi niyetle, kararlılıkla destek vereceksiniz.
Önümüzdeki dönemde siyasetin yeni bölünme hattı, 'barışı kurmaya çalışanlar ve savaşa devam' diyenler arasında oluşacak. Solcusundan sağcısına, liberalinden muhafazakârına ve de sosyalistine herkes bu büyük ayrışmada tarafını seçecek. Ben hâlâ barış isteyenlerin, kardeşlik ve birlik isteyenlerin başaracağını düşünüyorum.