Halkla Uzlaşmaya Bakın
“Demokrasilerde esas, halkın iradesine saygıdır” diye sürekli söylenir durur.
Yasama, halkın iradesi doğrultusunda kanunlar yapacaktır. Tabi insan haklarına, özgürlüklerine ve azınlık hak ve özgürlüklerine de saygı ve korumayı esas alarak.
Hükümetin vazifesi ise elindeki yasal yetkilerini halkın çoğunluğunun isteği doğrultusunda çıkarılmış kanunları uygulamaktan başka bir şey değildir.
Demokrasilerde yasa çıkana kadar herkes fikrini söyler. Ama çıktıktan sonra da herkes ona uyar. Uymayanlar da olabilir. Tabi bedeline katlanmak kaydıyla.
Peki şimdi bu mızıkçılık nedir? Halkın iradesini hiçe saymak da neyin nesi? Erdem bunun neresinde?
Halk seçimlerde diyeceğini demiştir. Hükümet, kendisine destek verenlerle beraber yeterli çoğunluğa fazlasıyla sahiptir. % 80 ne demek?
öyleyse doğru bildiğini yapmalı, sistemi hukuk çerçevesinde yürütmelidir.
Burası demokratik bir ülkedir. Beğenmeyen, fikrini söyler, kamu oyu oluşturmaya çalışır ve dört sene sabreder, son sözünü sandıkta söyler, o kadar. Sonuç yine halkın iradesi. Oyunun kuralı bu değil mi?
Bundan ötesi fitnedir. Fitne ise, Allah göstermesin, “katilden beterdir.”
Azıcık aklı ve iz’anı olan, şımarıklıktan vazgeçer ve yasalara uyar. “Yasalar, çiğnenmek için vardır” ne demek? İsyana teşvik nasıl bir saçmalıktır?
Bunu yapanlara savcılar neden bir işlem yapmaz?
Bir zamanlar bizim hakkımızda bir özgürlük özürlüsü bir yazı yazdı. O zamanlar henüz emekli olmamıştık, daha memur idik. Ankara sanki ayağa kalktı. Bakanlık soruşturma açtı. Valilik müfettiş gönderdi. Emniyet basınla ilgili bölüme çağırdı. Savcılık ifademizi alıp mahkemeye sevk etti.
Netice mi?
Hiç? Ortada suç diye bir şey yoktu ki? Psikolojik baskı, yapanların yanına kar kaldı.
Şimdi adamlar darbe çağrısı yapıyor, yasalara uymamaya çağırıyor, kanunları çiğnemeye, ayaklanmaya çağırıyor, hala savcılardan bir soruşturma açıldığını duymadık.
Acaba aynısını İslamcılar yapsa neler olurdu?
İsterseniz bazısını yazalım: Olay günlerdir manşetlerden inmez, özel haber ve programlarla medyadan düşmez, sokaklarda yürüyüşler bitmez, anıt kabir dolar taşar, savcılar davalar açar, dernekler, sendikalar, odalar ayağa kalkar, bildiriler havada uçuşur, üniversitelerde nutuklar savrulur, belki e-muhtıralar bile gelirdi. Az çok tahmin edebiliyorsunuzdur herhalde olabilecekleri…
Halk olanları ibretle seyrediyor ve not düşüp not veriyor.
Halkı o kadar küçük görmeyin, cahil yerine koymayın, kale alınmaz sanmayın. Halkın gözünden düşmeyin.
Sosyolojik gerçeklerdendir: kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz. İnanın, herkes yaptığının cezasını eninde sonunda çeker.
Atalar “Sel gider, kum kalır” demişler. “Maşerî vicdan” dediklerini kimse yabana atmasın.
Baykal, yanına aldığı yedeğiyle beraber bu sefer seçimlerde %10’ larda kalır.
Emekli büyükelçiler emekli olur giderler. Mason derneklerinde istedikleri kadar çalışabilirler.
Rektörler de ya bilime döner, ya da teker teker emekli olur, biterler.
Hakkı ayakta tutması gerekirken yandaşlarını kayıranlar da döküldükleri yerde unutulur giderler.
Ve laikçi, ulusalcı, sosyalist çevreye gelince, marjinal guruplar halinde ülkemizin “açık hava müzesinde” yaşarlar.
çünkü evlatlarımızın neler çektiğimizi görüp anlamaları için gereklidir onlar. Kıyas yaparak ibret almaları ve sürekli doğru yolda kalmaları için gereklidir onlar.
çünkü her şey zıddı ile kaimmiş.
Onun için şimdi bizler mütevekkil ve huzur içinde işimizin başındayız. çünkü biliyoruz ki “Hak âlîdir, altta kalmaz, mağlup olmaz.” çünkü “adalet mülkün temelidir.”
Eğer birileri kalkar da “Biz adalet istemiyoruz. Bu mülkü temelinden yıkacağız” derlerse, “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye uyarırız. Elimizden geldiği kadar hukuk çerçevesinde yıktırmamaya çalışırız.
Eğer başaramazsak, ne yapalım, “elle gelen, düğün bayram.”