Deniz dursun; Kemâl, Onur'uyla gitsin!
Onur Öymen, siyasi kariyeri bakımından ömrünün en zor günlerini geçiriyor. Anasından dünyaya beyaz doğmuş bir "Beyaz Türk"ün, vaktiyle medya infazına uğrayan kader kurbanlarını anlayıp empati yapması için değerli bir fırsattır fakat, fakat "oh olsun" demenin civanmerdlikte yeri yoktur.
Onur Öymen sürç-i lisan filan etmedi, bugüne kadar söylenmesinde mahzur görülmeyen şeyleri, -üstelik grubum beni alkışlar düşüncesiyle- konuştu; grubu Öymen'i alkışladı; hatta Kılıçdaroğlu bile alkışladı Öymen'i. Her şey mûtadı üzereydi; Öymen'i kâküllü Hitler'e benzeten Avrupa mahreçli o poster CHP'nin kimyasını bozdu.
Onur Öymen kendince haklı. "Atatürk'ün Dersim'de yaptıklarını anlatırken bize faşist diyorlar. Ben faşistsem isyanı bastıranlar neydi?" cümlesi ise kendince haklılığın ama hakikat ve tarih karşısında şaşkınlığa düşmenin ifadesidir; devam ediyor: "Benim bir ayaklanmayı Atatürk'ün mücadele yöntemiyle çözülmesini istemem niye Alevileri rahatsız etti, anlamış değilim."
Aslında anlaşılması hiç de zor değil fakat, fikrî birikimini Atatürk döneminde yapılanları dünyanın en doğru, en mâkul, en isabetli şeyi sayan bir zihniyet için anlamak neredeyse imkânsız. O devri sadece "Nutuk"tan okuyup yazılan her şeyi "nass", yazarını ise "hakikatin biricik aktarıcısı" kabul edenler için bu retoriğe aykırı her fikir veya tez zındıklık, irticâ gibi görünecektir. Onur Öymen'in şaşkınlığını anlıyor fakat anlayışla karşılamıyoruz. Bu talihsiz konuşma ve o konuşmanın ikinci kere savunulması için sarf edilen sözler, ülkemizde Atatürkçülüğün ve Atatürk'ün ne kadar sathî ve yetersiz kavranıldığını göstermesi bakımından çok dikkat çekicidir.
Onur Öymen ve onun gibi düşünen az sayıda anakronik zihniyetlinin dışında bugün kimse, Dersim Harekâtı esnasında ordunun "ölçüsüz şiddet" kullanmış olduğu gerçeğini alkışlamıyor; vicdan sahibi herkes bugün, Öymen'e tepki gösteren Tuncelililerin ve Alevilerin yanında saf tutmayı insâfın emri sayıyor. Kemal Kılıçdaroğlu ise, rüzgârın âniden ve şaşırtıcı bir tarzda yön değiştirmesiyle siyasi oportünizmden örnekler sunarak itibarını korumak derdindedir fakat onun için de "deniz tükenmiş gibi" görünüyor. Mahalli seçimlerden beri, sarf ettiği her lâfın mâlum gazeteci takımı tarafından, "Bir ok attınız Sayın Kılıçdaroğlu, ânında kebab oluverdi" edâsıyla süslenip püslenmesine alışan Kılıçdaroğlu, lüzumundan fazla şişkin özgüven hissiyle bir süre önce Bakan Mehmet Şimşek'in ailesiyle ilgili çirkin bir imâda bulununca hiç alışık olmadığı bir ayıplamalar zinciriyle karşılaşmış ve sendelemişti. Şimdilerde ise Onur Öymen'i konuşması esnasında alkışlamasının vebalini, koyu bir Tuncelilik gösterisine sığınarak telafi etmeye kalkışıyor ama nâfile. Kılıçdaroğlu, belirli bir zaman dilimi içinde medya için hayli elverişli bir yüz olarak kamuoyunda yükseltildi; şimdi iniştedir.
Asıl konuya geleyim: CHP için ciddi ciddi endişeleniyorum. Baykal'ın oturduğu tahtı güçlendirmesi gereken bütün isimler sırayla tökezliyor; ikinci adam seçiminde bu derece meşakkate düşen bir liderin tahtını koruması zor görünüyor, oysa ki Türkiye'nin Sayın Baykal'a çok ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçiyoruz. Bunu duyunca belki biraz üzülecek ama söylemek zorundayım; bugün pek çok vatandaşımız, Baykal'ın gösterdiği tavrın zıddına yoğunlaşmak suretiyle meseleler hakkında esaslı bir fikir sahibi olmaktadır. Ee, kabul edelim ki bu da bir hizmettir!