Dersim ve Aleviler
Her zaman olduğu gibi, yine bir kavram kargaşasıyla karşı karşıyayız. Dersim’de izlenen yöntemlere karşı olmak ayrı şey, Dersim’i Alevilikle özdeşleştirmek ayrı şeydir.
Öymen’in talihsiz sözlerine neredeyse bütün Alevi dernekleri tepki gösterdi. Dersimde izlenen metodu kutsayan tavrını, Aleviliğe karşı yapılmış bir saldırı olarak nitelediler.
Bu tepkilerden Dersim katliamının Alevilere yönelik bir saldırı olarak nitelendirildiği açıktır.
Bu algı biçimi, Güneydoğu’da meydana gelen her hukuk dışı eylemi Kürtlüğe saldırı olarak niteleyen mantıkla aynıdır.
12 Eylül’de Türkiye’nin tüm cezaevlerinde aynı insanlık dışı işkenceler olmasına rağmen Diyarbakır’da yapılanlar –Kürtlere özel- bir işkence ve yıldırma tarzı olarak algılanmış, öyle takdim edilmiştir. Halbuki 12 Eylül kimsenin etnik kökenine, mezhebine, meşrebine bakmadan herkesi ezmiş, herkese aynı tarifeyi uygulamıştır.
Dersim’in gerek Osmanlı tarihinde gerekse Cumhuriyet tarihinde özel bir yeri vardır. Bu özellik bölgenin mezhep yapısından ziyade,sosyal, kültürel yapısından kaynaklanıyor.Devlet en güçlü dönemlerde bile bu bölgelere coğrafi yapısından dolayı hakim olmakta güçlük çekmiş,bölge halkı da merkezi otoriteye boyun eğmekte isteksiz davranmıştır. Yani bölge ile merkezi otorite arasındaki esas problem politiktir.
Cumhuriyet döneminde aleviler her zaman sistem tarafından ayrıcalıklı muameleye tabi tutulmuşlar, sistemin garantörü olarak görülmüşlerdir. Sistem, hiçbir zaman Aleviliği, buna bağlı olarak Alevileri bir tehdit unsuru olarak görmemiştir. Tekkeler, zaviyeler kapatılırken bile bu pozitif ayrımcılık Hacı Bektaş-ı Veli türbesi açık tutularak sürdürülmüştür. 8 Yıllık mecburi eğitimin kanunlaşması, İmam Hatiplerin sünnet edilmesinden hemen sonra Mesut Yılmaz’ın Hacı Bektaş ilçesine koşup müjde vermesi bu anlayışın bugüne kadar sürdüğünün göstergesidir. Dolayısıyla Dersim’i Alevilikle özdeşleştirmek, Dersimde yapılan insanlık dışı uygulamaları Aleviliğe karşı sistemli bir saldırı olarak yorumlamak yanlıştır.
1923 den sonra hemen tüm isyanlara karşı aynı tedip ve tenkil politikası izlenmiştir. 1925 deki Şeyh Sait İsyanında, 1926 da ki Ağrı isyanında izlenen yol hep aynıdır;tedip ve tenkil.
Keza Seyit Rıza ile Şeyh Sait’in hatta İskilipli Atıf efendi’nin yargılamalarında da birbirine benzeyen yollar izlenmiş, mahkemeler sadece zevahiri kurtarmak maksadıyla yapılmıştır.
Cumhuriyet’in isyanların bastırılmasında izlediği yol geneldir ve Alevi’sine de, İslamcısına da, hiçbir ideolojik görüşü olmayana da aynıdır.
Genel bir yöntemi Alevilere mahsus, özel bir tutum olarak nitelemek bölgesel bir olaydan tüm Alevilere dönük sonuçlar çıkarmak içindir. PKK nın 25 yıl boyunca Güneydoğu’da izlediği politika, şimdi de Alevi vatandaşlarımız üzerinde deneniyor.Haksızlığa uğramışlık, ezilmişlik, dışlanmışlık duygusu üzerine yeni kamplaşmalar bina edilmeye çalışılıyor.Dersim’de izlenen yöntem yanlıştır ama bu yöntemi tüm Alevilere teşmil ederek bununla mezhep farklılıklarını derinleştirmeye çalışmak daha büyük bir yanlıştır. Sapla samanı karıştırmamak lazım.