“Kürtçe” tamam da, ya “Arapça?..”
Doğu’da, aşiretler gittikçe güç kaybediyor...
Milyonlarca vatandaşımız, aşiretlerinden koparak “bağımsızlıklarını” ilan ediyor.
Bu ilk bakışta iyiymiş gibi duran bir gelişme...
Ancak... “Bir otoriteye” bağlı olarak yaşamaya alışmış vatandaşlarımızın, o kültürden gelen gençlerimizin bir “boşluk” içine düşmeleri gibi bir tehlikenin baş gösterdiğini de gözden uzak tutmamak lâzım.
Genci, böyle bir yanlışa yönelmekten kurtaracak olan, hiç şüphe yok ki manevi faaliyetlerdir.
Mesele bu kadar önemli.
Lâkin, “açılım” çalışmalarını yürüten ekip ne yazık ki, bu ihtiyacın salt “Diyanet tarafından” giderilebileceğini düşünüyor!..
Hayır, sivil toplumu, hür teşebbüsü işin içine sokmazsanız, “Sivil toplum destekli din eğitimi faaliyetlerinin” önünü açmazsanız meseleyi çözemezsiniz.
Peki bu nasıl olacak, bu alanda neler yapılması lâzım?..
Hükümetin ne gibi katkıları olabilir?..
Her seyahatimde biraz daha fazla bağlandığım “Doğu”nun ve dolayısıyla ülkemizin ihtiyaç duyduğu faaliyetlerin önü nasıl açılabilir?..
•
Evet... Dünkü yazımızda sorulara yer vermiş ve cevapları siz değerli okuyucularımızın da katkısıyla bugün arz edeceğimizi duyurmuştuk.
Eksik olmayınız; “açılım” tartışmalarında sürekli ve çoğu zaman da kasıtlı olarak ihmal edilen “Maneviyat” boyutuna sık sık dikkat çekmemiz, bizi bu yöndeki mesajların adresi haline getirdi.
•
Posta kutumda okumakla baş edemeyeceğim kadar çok mesaj birikti... Özellikle “Doğu” ve “Güneydoğu” illerimizden yazan okuyucularımız, tam bir vahamet tablosu koyuyor ortaya.
“Arka sokaklarda neler oluyor?”a temas eden yüzlerce yazı var.
Manevi ihtiyaçları göz ardı edilen gençlerimizden bazılarının, çarpık kentleşmenin gizlediği alanlarda ne gibi faaliyetlerde bulunduklarına dair yüzlerce yazı.
Ankara, “terörden ziyadesiyle etkilenen” illerin rahata ermesinin çarelerini (sözüm ona) ortaya koyarken, “okul, hastane, fabrika, herkese iş, herkese aş” gibi klasik unsurları sıralıyor. “Terörün sona ermesi halinde” bu alanlardaki eksikliklerin çok daha kolay bir şekilde giderilebileceğini ve dolayısıyla insanımızın rahata, huzura erebileceğini iddia ediyor.
•
Hayır, bu tam olarak doğru değil.
Meselenin “parayla, aşla-işle” ilgisi var elbet. Lâkin, bunları fazlasıyla sunsanız bile sıkıntıyı aşamazsınız.
Niçin mi?..
Bir misalle izah etmiş olalım: Biliyorsunuz, devlet bir zamanlar GAP bölgesindeki arazileri iyi paralar karşılığında satın aldı. Birçok toprak sahibinin eline, hatırı sayılır paralar geçti.
Birden bire zenginleşen bu vatandaşlarımızın bir kısmıyla sohbet etme imkânı buldum. Ne yazık ki bu vatandaşlarımızdan bazıları, ellerine geçen büyük paraların kısa sürede ellerinden uçup gittiğini söyledi.
•
“Niçin böyle oldu?” diye sorduğumda aldığım karşılık hep aynıydı.
Para; kullanmasını, değerlendirmesini, hazmetmesini bilende işe yarıyor. Aksi takdirde felâkete götürüyor!..
Bu arkadaşlarımız da, birden bire ellerine geçen parayı ne yapacaklarını şaşırmışlar.
Kimi -Allah muhafaza- faizden batmış, içkiden, kumardan batmış...
Kimi de, bütün bunlara ilave “metres” tutmuş!.. Paralar oralara gitmiş!..
•
Hepsi böyle değil. Ama, önemli bir kısmı böyle.
Demek oluyor ki efendim, para, pul...
“Manevi boşluk içinde” bulunan “bilinçsiz” insanın derdine bin dert ekliyor.
Bu, bireyler için olduğu gibi toplumlar için de böyledir. Manevi boşluğun yaygınlaştığı toplumlara gönderdiğiniz kaynaklar, terörü bitirmek şöyle dursun, teröre “kan” olur!..
•
Bundan dolayı da, meseleyi “Din eğitimi”ni ihmal etmeksizin götürmeniz gerekiyor.
Bu alanda, Diyanet eliyle yapılmak istenen birtakım çalışmalar var. Ancak; Diyanet’in imkânları ve pozisyonu belli.
Çoğu faaliyetini desteklediğim ve mensupları arasında başta Sayın Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere binlerce dostumun bulunduğu Diyanet’in, Doğu’da, Güneydoğu’da çok geniş bir hüsnü kabul gördüğünü söylemek de -maalesef- kolay değil.
Bu kurumun faaliyetleri elbette fayda sağlar, ancak işin abartılması ve “Din” alanının -tamamen- bir Anayasal kuruma bırakılması, tıpkı “uçaktan ayet-hadis atma” saçmalığında olduğu gibi ters teper.
•
Devlet, Güneydoğu’nun manevi dinamiklerine daha fazla kulak vermekten, onlara daha fazla itibar göstermekten başka bir çareye sahip değil, eğer terörü gerçekten yenmek, problemleri gerçekten çözmek istiyorsa!..
Bu salt ziyaretlerle filan olmaz; bölgedeki “medrese” gerçeğini kabulleneceksiniz!..
“Kur’an Dili” yani “Arapça” eğitiminin önündeki bütün engelleri kaldıracaksınız!..
Bütün Kur’an Kurslarında (öyle kaçamak değil), alenen Arap Dili ve Edebiyatı dersleri verebilmenin yolunu açacaksınız!..
Özel okullar var, özel kolejler, kreşler, üniversiteler, hastaneler, dersaneler...
Hepsi var.
Peki, hayırsever Müslümanlar tarafından finanse edilen “Özel Kur’an Kursları” niçin yok?..
Bunların açılmasına izin verir, denetimini de -tıpkı diğer özel kurslarda olduğu gibi- yaparsınız!..
Bırakın “Özel Kur’an Kursları”nı, Diyanet’e bağlı Kur’an kurslarında bile, ilkokul beşi bitirmeyen çocuklara “Kur’an yasağı” uygulanıyor...
Bu bile yapılıyor; Diyanet’e bağlı kurslardaki eğitimin, Kur’an’ın ruhunu vermek bakımından ne kadar yetersiz olduğu ortadayken!..
Bölge insanının Kürtçe eğitim talebi var, evet.
Gözden kaçırılmasın ki çok yaygın bir “Arapça eğitim” arzusu da var. Üstelik bu salt bölge insanının talebi de değil, bütün ülkenin talebi!..
Vatandaş çocuğuna “Kur’an’ın dili öğretilsin” istiyor.
İngiliz’in dilini öğrenmek için pek çok imkanın bulunduğu bu ülkede, “Kur’an’ın dili” nasıl kısıtlı olur?..
Hem “İslam’ı doğrudan Kur’an’dan öğrenelim” diyoruz hem de Kur’an diline giden yola dünyanın engelini diziyoruz!..
İşte; okullarda çocuklarımız, “İngilizce, Almanca, Fransızca” derslerinden birini seçmek zorunda.
Bunlara, “Arapça”nın da eklenmesinin ne gibi bir sakıncası var?..
İngilizce ve diğerleri batıyla ilişkilerimizi güçlendirecekse...
Arapça da, İslam alemiyle ilişkilerimizin güçlenmesi için zaruri değil mi?!..
Açılım dediğin, “esası” es geçer mi?..