Sevdalı yüreklerin dramı
Hani aile problemlerine ilişkin yazılarla sevda yazıları yazıyorum ya, gençlerden öyle mailler ve mektuplar alıyorum ki, okusanız yüreğiniz yarılır...
Zaman zaman yüreğim bin parçaya bölünüyor.
Çaresizlik benim de yolumu kesiyor.
Attığım her adım boşluğa düşüyor sanki; karanlık kuyularda debeleniyorum.
Keşke elimden bir şeyler gelse...
Ama gelmiyor.
Özellikle anlayışsız ailelerin elinde tükenen gencecik insanları çaresizlik içinde seyrederken, ben de tükeniyorum: “Onları rahat bırakın!” diye haykırasım geliyor.
Ah cehalet!
Gelenekler inancın tahtına kuruldu, yöresel âdetlere duyulan saygı dine duyulan saygıyı çoktan geçti; Mevlâna’nın, Yunus’un yeşerdiği topraklarda aşkın, sevginin esamisi okunmadığı için yüreklere zerre kadar insiyatif tanınmıyor.
“Büyükler seçer, gençler evlenir!”
İyi ama bir türlü büyümeyen “büyükler” üçyüz-beşyüz sene öncesinin törelerini sürüyorlar arkaları sıra: İstanbul gibi kültür kentlerinde bile “töre”nin acımasızlığı yüreklere diz çöktürüyor.
Hep aynı terane: “Ya itaat et, ya da geber!..”
Bu nasıl töre ki, sevgiye geçit vermiyor?
İki genç birbirlerine sevdalanmışlar, yanıyorlar. Fakat aileler inat mı inat:
“Kendi yöremin dışına ne kız veririm, ne de gelin alırım!”
“Türkiye Doğu’su Batı’sıyla bir bütündür!” nutku atan milliyetçi ailelerle, “Aslolan iman kardeşliğidir, bölge farkıyla etnik köken farkının hiç önemi yoktur” ahkâmı kesen dindar aileler, kendi evlilik projelerinin dışına çıkan gençlere dünyayı zehir etmekte hiç beis görmüyorlar.
Kendi projeleri de genelde “yürek seferi”ne prim tanımıyor:
“Seveceksen benim seçtiğimi sev” anlayışı içinde gencecik yüreklere abanıyor da abanıyorlar.
Yürekler çözülüyor, yürekler çöküyor kendi içine!
Kızın, ya da oğlanın sevgisi önemsiz bir ayrıntı sayılıyor! Çünkü “yöresel” ve “töresel” kimlikte aslolan gencin sevdiği değil, ailenin seçtiğidir:
“Ya istediğimi al, ya da evimden defol!”
En acımasız tehditlerle gencecik yürekler vuruluyor.
Çocuklardan gelen en ürkek, en hafif direnişi bile tehditlerle eziyorlar:
“Ya onunla ilişkini kesersin, ya da evimden çekip gidersin!..”
“Ya ilişkini kes, ya da bize bir daha anne-baba deme!..”
“Direnirsen analık-babalık hakkımızı helâl etmeyiz!..”
Çocuklar yürekleriyle aileleri arasında eziliyor, büzülüyorlar. “Yardan mı, serden mi geçmeli?” sorusu içlerini kazıyor, kanatıyor. Başka bir çare arayışı içinde kaleme sarılıp benim gibilerden çözüm soruyorlar:
“Acaba sevdiğiyle değil, anne babanın seçtiğiyle evlenmesi konusunda baskı oluşturmak için, ana-babanın haklarını haram etmeleri geçerli midir?”
Böyle bir durumda genç kız, ya da delikanlı ne yapmalıdır?
Dini yönlerini bilmiyorum, çünkü din âlimi değilim. Ancak ana-baba hakkının çocukların meşru isteklerini engelleme konusunda âdeta bir silâh gibi kullanılmasını, ahlâkî açıdan doğru bulmuyorum.
Öte yandan, durumun bu noktaya kadar gelmesine izin verilmemeli. Daha soğukkanlı, daha sakin, çocukları adam yerine koyup tercihlerine değer veren bir yaklaşım nice aileleri dağılmaktan, sevdalıları ser sefil olmaktan kurtarabilir.
Konuya böyle yaklaşmak çözümü kolaylaştırır. Fakat çoğu aileler konuyu tüm ayrıntılarıyla konuşmaya yanaşmıyorlar (özellikle de Doğu, ya da Karadeniz kökenli olanlar); sadece talimat veriyorlar ve çocukların bu talimatlara uymasını istiyorlar.
Onlara göre seçimleri haklıdır, tartışılacak bir tarafı yoktur. Onlar büyüklerinden böyle görmüştür, o zamana kadar böyle olmuştur.
İnat uğruna yürekler yanıyor, sevgiler kanıyor, ocaklar sönüyor, mutsuzlar ordusunun sayısı biraz daha artıyor.
Sevgili anneler ve babalar...
Biliyorum çocuklarınız için en iyisini istiyorsunuz. Onlara ilişkin tercihlerinizin onların hayrına olduğuna inanıyorsunuz.
Ancak hâlâ “dünkü çocuk” olarak gördüğünüz çocuklarınız artık “dünkü çocuk” değil; çoktan büyümüş, kendi tercihlerini yapıp sorumluluğunu üstlenebilecek bir yaşa gelmişler.
Hâlâ yanlış tercih yapmaları elbette mümkündür, ama aynı şeyi sizin de yapmanız pekalâ imkân dahilinde değil midir?
Geleceği Allah’tan başka kimse bilemez.
Yani bir evliliğin nasıl gelişeceği konusunda kimsenin garanti verecek hali yoktur.
Ne olur gençleri dinleyerek, onlarla konuşarak evlilik sorunlarını çözmeye çalışalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.