Hukuku bitti; insaf da mı yok!
Danıştay, meslek liselerinin önündeki katsıyı adaletsizliğini kaldıran Yükseköğretim Genel Kurulu kararının yürütmesini durdurdu.
Milyonlarca meslek liseli ve ailelerinin bayramlarını zehir edecek bir karar verdi. Türkiye'de hukukun çoktan beri olmadığını kabullenmiştik ama "belki biraz insaf kalmıştır" umudundaydık. Heyhat o daha önce çekip gitmiş. Çocuklarının geleceği üzerinden siyasî hesaplaşma yürüten başka bir ülke var mıdır? 1981 yılında çıkan 2547 sayılı kanun 17 yıl sorunsuz uygulandı. 1982 Anayasası'nın ilgili kanunları değişmeden yerinde duruyor. 1998 yılında 28 Şubat darbesinin uygulayıcısı YÖK, hukuksuz biçimde meslek liseleri aleyhine katsayı uygulaması getirdi. 17 yıllık uygulamaya, kanuna ve uygulamaya aykırı düzenlemenin iptali için Danıştay'a gidildi. 'Yetki YÖK'tedir, düzenleme yapabilir' reddiyle karşılaşıldı. YÖK'ü yasama ve yürütme erklerinin yerine ikame eden bir karardı bu. Eğitim politikaları, parlamento ve hükümetin yani seçilmişlerin elinden alınarak bürokratlara verildi. Demokrasinin altına dinamit koyan karar bugünlere kadar geldi.
Önceki Danıştay kararıyla 'yetkili' olduğu kayıtlara giren YÖK şimdi yeni bir karar veriyor. Yine karşısında Danıştay'ı buluyor: "Eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozacak nitelik taşıdığı ve uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesi amacının dışına çıkıldığının görüldüğü" gerekçesiyle yürütme durduruldu. Hukuk cinayeti tam burada başlıyor. İdari yargı yürütmeyi denetlerken sadece 'mevcut kanunlara uygunluk' denetimi yapabilir. Herkese göre değişebilen 'hukuka uygunluk' kavramının arkasına saklanıp idari anarşiye sebep olamaz. Hele hele 'yerindelik' denetimi hiç yapamaz. Danıştay, YÖK'ün kararının kanuna uygunluğunu bırakıp doğruluğunu irdeleyerek yetkisini aşmıştır. Vaktiyle YÖK'ü yasama ve yürütmenin yerine koyan mahkeme, bugün kendini onun koltuğuna oturtuyor. Onun kararının usule uygunluğunu denetleyeceğine esasını gerekçe göstererek 'yürütmeyi durduruyor'. Zaten yargının tek derdi 'yürütmeyi durdurmak ve yasamayı kilitlemek'. Bence gerekçedeki en tehlikeli cümle şudur: "Eğitim sisteminin, hukuka uygun oldukları istikrar kazanmış yargı kararları ile de ortaya konulmuş olan amaç ve ilkelerine, hukuka ve hakkaniyete uygun değildir." Eğitim siteminin amaç ve ilkelerini yargının belirlediği demokratik bir ülke olabilir mi? O zaman parlamentoyu kapatalım, hükümeti lağvedelim; ülkeyi yargıçlar yönetsin. (Bazılarının hiç fena fikir değil, dediğini duyar gibi oluyorum!)
Usulü bırakıp biz de biraz işin esasına girelim. YÖK'ün katsayı kararı meslek liselilere bir imtiyaz sağlıyor mu? Onların imtihansız ya da ayrıcalıklı bir sınavla üniversiteye girmelerini mi istiyor? Kesinlikle hayır. Peki eşit şartlarda yarışmanın adaletsizliğini izah edebilecek bir mantık dehası var mı? İlaç prospektüsü gibi anlaşılmaz laflar ederek olayı karambole getirmenin anlamı yok. İşin özü bu çocuklar eşit şartlarda imtihana girsin mi girmesin mi sorusudur. Söylediğiniz gibi aldıkları eğitim diğer alanlarda okumalarına izin vermeyecek nitelikteyse niye endişe ediyorsunuz; nasılsa kazanamazlar. Yoksa siz kazanmalarından mı endişe ediyorsunuz! 12 yaşında verilmiş bir karar ve yapılmış tercihin bütün hayatı esin almasına nasıl adalet diyebiliyorsunuz. Meslek liselilerin yüzde 10'unu bile bulmayan imam hatip liselerinin önünü kapatmak için bütün kitleyi yakmanıza ne diyelim. İHL'lerin ihtiyaçtan fazla imam yetiştirdiğini hep savunuyorsunuz. Burası komünist Rusya mı? Her okulu, her bölümü ihtiyaç kadar mı açıyorsunuz? Düz liselerin tamamı üniversiteyi kazanamıyor, onların da yüzde 50'sini kapatmanın yollarını bulun o halde. Allah izan ve insaf versin ne diyelim.