Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Kimse Yok mu Nijerya’daydı

Kimse Yok mu Nijerya’daydı

Bu Kurban Bayramı’nda da yine Afrika yollarındaydım. “Kimse Yok mu Derneği” gönüllüleriyle birlikte uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Nijerya’daki siyahi kardeşlerimizle buluştuk.
İstanbul’dan hareket eden kafilemizde dört gazeteci, 45 iş adamı, 16 gönüllü eğitimci ile başlayan Afrika yolculuğumuz, transfer ve alanlarda bekleyerek 14 saat sürdü. 14 saatin sonunda en gencimizden en yaşlımıza kadar hiç kimsede bir yorgunluk emaresi görülmeden, gece yarısını iki saat geçe, Nijerya’nın başkenti Abuja’ya intikal ettik.
Ülkesini ve milletini seven herkes, dünyanın neresine giderse gitsin, gönül elçilerinin bulunduğu Türk kolejlerinin kapısını çalar. Biz de “Kimse Yok mu” davetlisi gönüllüleri olarak Nijerya’daki Türk kolejinin kapısını çaldık. Daha içeri girdiğimizde hissettiğimiz ilk bayram tadı, kendimizi Türkiye topraklarındaymış gibi görmek oldu.
Ülkemizdeki hayırseverler tarafından, Nijerya’da kesilmek üzere Kimse Yok mu Derneği’ne 750 kurban bağışlanmış, bir kısmı bayramın birinci günü kesilip dağıtılmış, ikinci günü ise biz vardığımızda kesilerek dağıtıldı. Ayrıca birlikte gittiğimiz iş adamları da kendilerinin ve yakınlarının kurbanlarını orada keserek, katkıda bulundular.
Türkiye’den bağışlanıp; Nijerya’da tek tek isimler okunarak ve tekbirler getirilerek kurban kesilmesi gerçekten çok hoştu. Ülkemizden kim kurban bağışı yapmışsa, hepsinin ismi zikredildi, kayıt altına alındı. Sadece bu ana şahit olmak bile insana büyük bir umut, moral ve güven veriyordu.
Kurbanlar kesildikten sonra hijyenik bir şekilde hızlı bir paketlemeyle siyahi insanlarla buluşma ve kaynaşma vaktimiz gelmişti. Büyükçe bir bahçe içerisinde hazırlanan etler, daha önce tespit edilen fakir ve muhtaç ailelere dağıtılmak üzere bayramlaşmaya hazırdık.
Tahmini uzaklığı 7000 km’yi aşan; dilini ve rengini bilmediği, sadece din birlikteliği bulunan ve bunun dışında maddi olarak hiçbir ortak yönü bulunmayan insanlara bir el uzanıyor ve başka ellerden bağışlanan ikramları sunuyordu. Bunu yaparken ne bir şey istiyor ne de bir beklentisi olduğunu dile getiriyordu. Karşılıksızdı ve Allah rızası içindi.
Din birlikteliği diye bir ayrıntı düştüm ama kurban ve yardım dağıtımında, sadece Müslüman halk üzerinde durulmadı, bunun altını çizmeliyim. Öyle fakir köylerde et dağıtıldı ki, 30 metreden ibaret köy evleri sırt sırta vermiş vaziyetteydi. Sırt sırta vermiş bu evlerde oturan ailelerin biri Müslüman, diğeri Hıristiyan’dı. En az nüfus ise 5 ila 10 ve üzeriydi.
Herhangi bir ayrıma gidilmeden Hıristiyanlara da Müslümanlara da kurbanlar -hatta ilk defa duydum, piton yılanına tapan yerliler varmış, onlara bile- verildi. Açlığın ne dinî ne de ırkî bir ayrımı olmuyormuş, bunu Afrika ya da diğer fakir ülkelerde görmek mümkün ancak. Tencere ve ateşin ne olduğunu bilmeyen Müslüman bir fakirle, bir Hıristiyan’ın veya piton yılanına, okyanusa, palmiye ağacına tapan fakirin bir farkı yok. Hepsi de insan.
Türkiye’den giden ve orada kesilen kurbanlarla 5 bini aşkın ailenin evine et girdi, bayramlaşma yaşandı. Hoşgörü, sevgi, muhabbet ve merhamet rüzgârı esti. Hiçbir ayrıma gidilmeden yerlilerle yabancılar kucaklaştı ve kimse kimseye, “Kimsiniz, nereden geldiniz, neden yardım ediyorsunuz” diye sormadı. “Alan el veren eli” bilmedi, tanımadı ve hiçbir şekilde kimse kimseye karşı mihnet altında kalmadan bayram yaptı.
Nijerya hakkında teknik bilgiler vermeye gayret edeceğim. Bayramın atmosferinden henüz çıkamadım. Nijerya’da kaldığımız sürece Türk kolejlerindeki öğretmenler ve diğer görevliler çok yakından ilgilendiler, gecemiz gündüzümüz birlikte geçti.
Çok ilginç ve imkânsız denilecek ölçüde eğitim gönüllüsü hikâyesi dinledim. Yaşananların sonunda; “Bu kadar da olmaz, asla mümkün değil” diye hop oturup hop kalktığım çok oldu. Vefasız ve cefasız gayretin olmayacağını, bunlar olmadan da mükâfat alınamayacağını bir kere daha öğrendim.
İyi niyetli, samimi ve bardağın dolu tarafına bakmayı kendisine şiar edinmiş dostlarıma derim ki; “Müslüman yüreklerin Allah’a dayanıp, inanıp, güvenip teslim olduktan sonra yapamayacağı hiçbir şey ama hiçbir şey yoktur. Bütün mesele; benliğin ve nefsin girdaplarından kurtulup, iman etmeye iman edebilmektir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi