Askeri Liseler ve İHL’ler
Bazı şeyler bilinmesine rağmen inkarcılar açısından belge ve deliller elbette önem arz eder.
Herhangi bir iş’in ucunda kıyısında bulunanlar, o iş’te oynanan oyunları, dönen dolapları, kurulan tuzakları pek âlâ bilirler. Ama bilmeyenler de vardır, hatta bildikleri halde bilmez görünenler de... İşte belgeler bunlar için önemlidir, zira ürettikleri tüm mazeretler, o belgelerle hükümsüz kalır.
Katsayı serüveni’nde yaşananları çok yakından bilen, takip eden biri olarak basına yansıyan belge ve bilgiler beni hiç şaşırtmadı. İşin içinde (TSK) Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli bazı askeri bürokratların da bulunduğu iddiası sizi de şaşırtmasın!
Devam eden “Ergenekon davası”nda pek önemli derecede askeri bürokratın tutuklanması, bazılarının cezaevine konulması ve hâlâ yenilerinin ifadeye çağrılmaya devam etmesi, pek çok konuda olduğu gibi katsayı konusunda da medyaya yansıyan belgelerden de anlaşıldığı gibi işin içinde yine TSK mensuplarının bulunduğunu gösteriyor!
Bir Kurum olarak TSK ile burada görev yapan askeri bürokratları birbirine karıştırmamak gerek. Çünkü konu bazılarınca öyle manipüle ediliyor ki, askerlerin işlediği bir suç, yaptıkları bir hata, bir yanlış ortaya çıktığında, toplumdan bunlara tenkitler ve tepkiler başladığı zaman, hemen feryadı basıyorlar: “Aman TSK’yı yıpratmayalım! Ordumuz hepimizin, Askerlere laf yok!” gibi savunmalarla olay kapatılmaya çalışılıyor. Bu savunmanın iyi niyetle yapılmadığı ortada! Çünkü benzer durumlar başka kurumlarda ortaya çıktığı zaman hiç de öyle düşünülmüyor!
Adı ve ünvanı ne olursa olsun; yasal görevi olmayarak toplum mühendisliğine soyunan, sivil hayata nizamat vermeye çalışan, siyasete müdahale eden ve hatta darbe teşebbüsünde bulunan her askeri bürokrat, bu yaptıklarının hesabını yasalar önünde vermeli, bu işlerle ilgisi olmayan TSK personelini de bu töhmetten kurtarılmalıdır.
İlk Teşkilatı Esasiye’den şimdiki mevcut Anayasa’ya, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan şimdiki Milli Eğitim Temel Kanunu’na kadar baktığımızda, Türkiye’nin eğitim alanındaki tüm sorumluluğu Hükümet adına Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiştir. Sonradan çıkarılan YÖK Kanununa göre de Yüksek Öğretimi düzenleme yetkisi de YÖK’e verilmiştir.
Bu böyleyken, belgede adı geçen askeri bürokratlar ve başkaları hangi görev ve yetkiyle TSK adına Milli Eğitim’e ve YÖK’e müdahil olabiliyorlar? Mesela bir başkaları da çıksa, yasal görev ve yetkileri olmadığı halde TSK’nin işlerine müdahil olsalar, bu uygun olur mu?
Danıştay'a Baro'nun açtığı davanın Karargah takibinde olması hangi gerekçe ile izah edilebilir? Eğitim sisteminin gereği olarak sunulan farklı katsayı uygulaması, TSK İstihbarat Dairesi'ni hangi yönüyle ilgilendirebilir? Karşıda bir düşman faaliyeti mi var?
Muhafazakarların kamusal alandaki varlığından duyulan rahatsızlık ne demektir? “Muhafazakarlık”tan kastedilen; dindarlık mı, yoksa geleneklere bağlılık mı? Bunlardan TSK’ye gelecek zararlar nelerdir?
Her fırsatta “tevhid-i tedrisat”ı öne sürerek imam hatip liselerini bu kanuna aykırı imiş gibi gösteren ve bu okulların gelişip çoğalmasını tehlike gibi görenler, bu okulların bizzat “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nun bir gereği, zorunlu bir kurumu olduğunu nasıl bilmezler?
Ne yazık ki, 28 Şubat sürecinde Org.Çevik Bir'in YÖK'e gönderdiği yazılı talimatla başlayan katsayı uygulamasını 11 yıl sonra aynı gerekçelerle devam etmesini istiyorlar.
Bu isteklerinin; ne evrensel hukuka, ne anayasaya, ne mer’i yasalara, ne de toplum taleplerine uyup uymaması hiç umurlarında değil!
Doğrusu şu soruların cevabını merak ediyorum:
Acaba bugün eğitim ve öğretimlerine devam eden askeri liselerin yönetimine, denetimine, düzenlemesine Hükümet adına Milli Eğitim Bakanlığı ne kadar yetkili ve etkilidir?
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na göre bu okulların yasal dayanağı ve statüsü nedir?
Ayrıca YÖK, askeri yüksek okulların neresindedir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.