Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Din/iman ve inanç

Din/iman ve inanç

Yaratılışın gaye, hikmet ile amacını açıklayıp hayatımıza mânâ kazandırmaya çalışan iki müessese var: Felsefe ve din.

Felsefe, yalnız akıl feneriyle hareket ettiğinden olaylara bakışı son derece güdüktür. Maddenin dar kalıpları arasında sıkışmış, nefsî hegemonyayı aşamamıştır. Nakıstır, çünkü insanın ömrü gibi aklı da, öngörüsü de basit ve kısadır, beşerî arızalarla malüldür, kuşatıcı değildir, taraflıdır.

İnsan rûhunu en ince noktalarına kadar programlarken insan-kâinat-Yaratıcı münâsebetlerini de tanzim eden din vahye dayanır. Yani, beşerüstüdür. Bütün zamanları, fıtratları, boyutları kuşatır. Dolayısıyla başta akıl, kalp, vicdan olmak üzere bütün duygu ve lâtifelerimizi tatmin eder; maddî-mânevî bütün ihtiyaç ile suâllerimizin cevabını doğru ve tam olarak verir. Görünüşte cevapsız bıraktıklarını da kapı ve ufuk açarak akla havâle eder. Akıl, kalp, ilhamı da yardımcı bilgi kaynağı kabul eder.

Aslında kültür, hukuk, mimarî, müzik, san'at, hattâ felsefe, ilim ve teknolojinin de kaynağı dindir. Peygamberlerin gösterdiği mu’cizeler ve her bir peygamberin bir san'atta üstad, öncü, pîr olması bunu gösterir.


Dİn, İnanç nedİr?

“Din nedir; din insanlık için zarûrî midir? Aklımız (ilim) ve vicdanımızla doğru yolu bulamaz mıyız?” sorularının cevabına gelince:

İnsanlıkla başlayan en eski ve eskimez, ilk ve müstesnâ müessese olan "din" kelimesinin en azından 30 mânâsını verir lügatlar: Din, İslâm, şeriat, millet, âdet, hâl, siyaset, hesap, kahr, galebe, istilâ, mâlik-aziz olmak, verâ, takvâ, masiyet ve ikrah, hizmet, hüküm, kaza/yerine getirme, ihsan, sîret/içe yönelik, yol, tedbir, tevhîd, melik, mülk, birisini hoşlandığı şeye sevk etmek, ödeşme, yargılama, tecziye (ceza verme), yol, kanun, anayasa, ceza hukuku, ahlâkî, mânevî, dünyevî kanunlar bütünü, sistem, gidişat, kulluk, itaat, sulh, düzen...

Dinin, ıstılâh mânâsına gelince; akıl sahiplerini kendi güzel arzuları ile bizzat iyilikleri yapmaya yönelten İlâhî bir nizâmdır.1

Genel târifine gelince: Din, akıl sahiplerine yaradılış gayesini bildiren, onları kendi hür irâdeleriyle, Allah Rasulünün (asm) irşâd çerçevesinde, yani yol gösterdiği bugünleri ve yarınları itibarıyla kurtuluşa, olgunluğa sevk eden; maddî-mânevvî ihtiyaçlarını karşılayacağı sözünü veren, huzur ve mutluluk kaynağı İlâhî kanunlar mecmuasıdır.

Melek ve hayvan ortasında, onlardan üstün ve pek aşağı derecelere düşebilecek "hür irâde" ile donatılan insanın gelişip olgunlaşmasını sağlayan din, bir imtihan, ilâhî bir teklif, bir tecrübedir. Tâ, yüce ruhlar ile, sefil ruhlar birbirinden ayrılsın.2 Tıpkı, diploma almak veya işe girmek isteyenlerin ehil olup olmadıklarını tespit için imtihanlardan geçtikleri gibi; din de elmas ile kömür rûhlu insanları birbirinden ayırt eden bir mihenk, bir ölçü birimidir.

İnsan olarak maddî hayatımızda her anda hava, her vakit su, her zaman, her gün gıda, her hafta ışığa muhtacız. Rûhî/manevî cephemiz de mânevî gıdalara (Kur’ân, imân-ibâdete) muhtaçtır.3

Diğer taraftan, yaptığımız her âlet ve san'at eserinin bir ana, birkaç tâlî gayesi vardır. İnsanın yaratılmasının da ana gayesi, imandır. Dolayısıyla dünyaya gönderilmesinin sebebi imtihan olmaktır. Bu perspektiflerden değerlendirdiğimizde din;

* "İhtiyar (hür irâde) dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka"dır.4

* Hayatın hayatı, nûru, özüdür. 5

* "Milliyetin hayatı ve rûhu", 6

* Mutluluğun ışığı,

* "Vicdânın selâmeti, âmiri ve teşvikçisi", 7

* Bütün varlıklarla yakınlaşmanın, kaynaşmanın ve kardeşlik kurmanın (diğer varlıklar yaratılıştan kardeşimizdir) prensiplerini ihtiva eder.

* Yaratıcı ile yaratılan, yaratılanla yaratılanlar arasındaki münâsebetleri düzenleyen nizam olarak da tanımlanan din; dünya ve âhiret mutluluğunun anahtarıdır.

* Vahye dayanan din; hayatın bütün safhalarını kaplayan, hem dünya hem de âhiret/sonsuz hayatın mutluluğunu temin eden; hakikatler manzûmesidir.

Max Müller, “Din, ruhun öyle üstün bir güç kaynağıdır ki, insanın duygularına, akıldan farklı olarak, muhtelif isim, işaret ve farklı remiz/sembollerle sonsuzluğu kavrama istidadı verir” der. Michel Mayer de, “Din, Allah’a karşı, insanlara karşı ve nefislerimize karşı sorumluluklarımızla alâkalı öğütlerin bütünüdür” diye tanımlar.

Şu halde, din, insanlık için en büyük bir psiko-sosyal ihtiyaç olmalıdır.


Dipnotlar:


1- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, c. S. 92-93.

2- Şuâlar, s. 498.

3- Mesnevî-î Nûriye, s. 108.

4- Şuâlar, s. 498.

5- Sözler, s. 658.

6- Hutbe-i Şâmiye, s. 69.

7- Münâzarât, s. 54.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi