Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Anne, baba, çocuk

Anne, baba, çocuk

Geleneksel aile yapımız iki eksene otururdu: Yaşlılar ve çocuklar... Toplumda hem yaşlıların hem de çocukların önceliği vardı: Çocukların önceliği sevgi merkezli, yaşlılarınki saygı merkezliydi...
Geleneksel değerlerimizden kopuş süreci içinde çocuk ve yaşlı eksenli aile yapısından da koptuk. Televizyon eksenli, para merkezli bir aile yapısına geldik! Tabiatıyla ailelerimiz yaşlıların tecrübelerinden de, denetimlerinden de uzaklaştı... Bundan da başta çocuklarımız olmak üzere, herkes derece derece etkilendi.
En çok çocuklar etkilendi, çünkü çocuklar, ailenin yaşlılarından gelen eleştirisiz sevgi ve öfkesiz şefkatten mahrum kaldılar. (Anne-babanın sevgilerinde bile eleştiri, şefkatlerinde bile zaman zaman öfke olur.) Anne ve baba ise hayat tecrübesiyle süslü yapıcı eleştiriler alamaz oldu... Sonuçta her şey hayatı çok yoğun yaşamak zorunda kaldıkları için her zaman yorgun olan anne-babanın sırtına kaldı.
Hem ailenin geçimini sağlayacaklar, hem komşu ve akrabalarla giriştikleri gizli ekonomik rekabeti kazanacaklar, hem çocuklara bakacaklar, onları eğitecek, hayata hazırlayacaklar. Bu durumda anne-babanın işi çok zor: Zaten bazı ailelerde anne de, baba da çalışıyor ki, onların işi daha da zor!
Bizim modern (hadi böyle diyelim de kimse kızmasın) aile yapımızın çocuklara yönelik boyutu üç ana kategoriye ayrılabilir:
1- Çocuklarına aşırı derecede ilgi gösterenler,
2- Çocuklarına aşırı ilgisiz duranlar,
3- Duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken, bazen tüm ilgi bağlarını kesenler (dengesizler).
Bunların tümünün kaynağı ise aynıdır: Bilgisizlik! İlk iki madde, yani aşırı ilgi ve ilgisizlik birbirine ilk bakışta çok zıt gibi görünseler de, aynı kaynaktan beslendikleri için (bilgisizlikten), çocuğa aynı derecede zarar verirler: Çocuğu aile ortamından koparırlar...
Kontrolsüz aşırı ilgi çocuğu baskı altına sokup pısırıklaştırır, güvensiz yapar; kimliksiz ve kişiliksiz hâle getirir...
Zamanla çocuk, bu baskıdan kurtulmak için, kendini ispatlama zorunluluğu duyar. Bu çerçevede ev içi şiddete başvurur: Meselâ kendisinden küçük kardeşlerine fizikî güç uygular. Özellikle annesine isyan eder. Bunlarla yatışmadığı durumlarda evden kaçmayı dahi deneyebilir.
Sokağı bir kurtuluş olarak görür...
Anne-baba ilgisizliği ise çocuk tarafından sevgisizlik şeklinde algılanır. Bu da çocuğu başka sevgi kaynakları aramaya iter: Aile dışı ortamlara çeker... Çocuk gitgide sokağa sürüklenir...
Bir de duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken, bazen tüm ilgi bağlarını kesen dengesizlikler var: Sevgiler dengesiz, hoşgörüler dengesiz, azarlar ve takdirler dengesizdir. Bazen çocuğu öve öve bitiremez, hemen arkasından yerin dibine batırırlar. İfrat ile tefrit arasında sürekli mekik dokurlar. Bu istikrarsızlık, sonunda çocuğun dengesini de bozar.
Hem öylesine bozar ki, zamanla çocuk, doğru ile yanlış arasındaki farkı kavrayamaz olur. Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu kestiremez. Sırf bu sebeple düştüğü yanlışlıklar ise anne-baba tarafından yeni aşağılamalara, dışlamalara, azarlamalara malzeme yapılır.
Çocuk ya daha beter dengesizleşir ya da selâmeti evden kaçışta arar... Tıpkı diğerleri gibi, bu da bir anlamda sokağı bir kurtuluş olarak görür. Sokağa düşen çocuk, ilk günlerinde, korku ve tereddüt içindedir. Bir taraftan sokağı keşfetmeye çalışırken, bir taraftan da sokağın derinliklerine doğru sarsak adımlar atar...
Sokakta, kendi durumuyla benzer durumları yaşamış kişilerle tanışır. Onlarla bir anlamda “dert ortaklığı” kurar, “kader arkadaşı” olur. Aile ocağında bulamadığı sevgi ve şefkati sokakta edindiği yeni çevresinde bulacağı umudu içinde uygunsuz arkadaşlarıyla bütünleşir.
Bir taraftan kendini ispatlama, gücünü kanıtlama güdüsüyle sertleşirken, diğer taraftan yeni çevresinden dışlanma korkusu, sokağın yeni müşterisini gitgide eski sokak sakinlerine benzemeye yöneltir...
Gasp, darp, yaralama, yankesicilik, hırsızlık başta olmak üzere her türlü suçu işlemeye yatkın hale gelir. Karakolla, polisle, mahkemeyle ve ıslah eviyle tanışır. Artık çocuğun farklı bir hayatı vardır...
Sigara, tiner, içki, nihayet uyuşturucu bağımlılığı ve satışı bu hayatın parçalarıdır...
“Bizimki öyle şey yapmaz” mı diyoruz? Diyelim, ancak unutmayalım ki, sokaklar, “Bizimki öyle şey yapmaz” diyen anne-babaların çocuklarıyla doludur.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi