Erbakan ve Hükümeti ''dinci'' değildi
28 Şubat geldiğinde işin aslını bilenlerle işin aslını saklamak isteyenler ve işin aslını bilmiyenler arasında bir lâf salvosudur alıp başını gidiyor. Bugünlerde 28 Şubat hakkında birçok konuşma dinledim. Biri Yaşar Topçu’nunkiydi meselâ. İşin teknik tarafını, hep bildiğimiz gibi anlattı. Erbakan’la çiller’in başbakanlık münavebesi sırasında 50 kadar milletvekili Doğru Yol’dan istifa etmişti. Sonra Cindoruk bir parti kurdu, Ecevit işe katıldı falan... Bunları dinlerken “O elli kişi şimdi nerde?” diye düşündüm. Gerçekten nerdeydiler? Hep böyle geminin batacağını hissedince kaçışanlar nereye giderler? Türk siyasi tarihinde çok olmuştur böyle şeyler.
Neyse... Erbakan hükümetinden sonra kurulan hükümetin, başbakanı Mesut Yılmaz olan hükümetin, AB uyum yasalarını süratle uygulamaya başladıklarını, o gazeteci arkadaşlarımız bilmezler mi ki Yaşar Topçu’ya, bilmez gibi sorular sorarlar? Bankalarımızın o dönemde batırıldığını bilmezler mi?Kriz sırasında bankalara bugün dünya ülkelerinin yaptığı gibi destek vererek (mühim bir kısmı suçsuzdu) onları kurtarmaya devletin neden teşebbüs etmediğini düşünmezler mi? Varsa yoksa Millî Görüş, din adamları...
En stratejik sektörlerimizin o dönemde satışa çıkarıldığını bilmezler mi? İş sekiz yıllık eğitimle mi bitiyor. Bugün boş kalan köy okullarının neden boş kaldığını ve köy çocuklarının okuyabilmek için nasıl çile çektiklerini, sekiz yıllık eğitimin, hazırlıksız, apar topar yapıldığını, görmez duymaz ve bilmezler mi? Hesapsızca yapılan bir eğitim skandalıydı o!
***
Erbakan’ın maliye danışmanı Prof. Osman Altuğ’u TV-5’te dinlerken, “bilmediğimiz ne çok şey var” diye düşündüm. Onun vazifelendirilişinden sonra girişilen mâli yenilikleri Prof. Altuğ herkese anlatmalıdır.
“Erbakan, anti-emperyalist dinci de değildir. En namuslu fikir adamlarımızdan saydığım Prof. Erol Manisalı dedi ki, bir konuşmasında:
“28 Şubat anti-emperyalist dincileri tasfiye edip emperyalizm yanlısı dincileri iktidara taşıyan bir harekettir.” “Dinci” kelimesini çıkarın, son derece doğru bir teşhis.
***
Erbakan’ın namaz kılıyor olması, İslâm tarihini Atatürk gibi çok iyi biliyor olması, kızlarının başörtülü olması da dincilik değildir. Dinciliğin ne yazık ki artık olumsuz bir anlamı var. Zaten kelime yapısı olarak da yanlış. Din üzerinden siyaset yürüten bir iktidar değildi onun ki. Millî bir iktidardı.
Millinin içinde din unsurları vardır ama bu kendiliğinden bir durumdur. Askerimiz cepheye “şehid” olmak için koşuyor, yahut gazi oluyor. ölülerimizi namazla uğurluyoruz âhirete. “Lâik” kimliğini vurgulayan subaylarımız cenaze namazlarında el bağlıyor, sonra iki tarafına selâm vererek dua ediyor. Sosyal demokrat muhalefet lideri TBMM kürsüsünden “haram”ları sayıyor. Sokaklarda, ekranlarda herkes “Elhamdülillah biz de Müslümanız” diyor. Bunlara “hayır siz Müslüman değilsiniz” deme hakkımız var mı?
En ulusalcı kanallarda Osmanlı müziği çalınıyor, cami klibi gösteriliyor. Haftada bir din saati yapılıyor, mevlüt okunuyor. Bu dinî unsurların millî olanın içinde kendiliğinden var olduğuna inanmazlık edebilir miyiz?
***
Erbakan’ın kişiliğinde gördüğümüz, millî kimliğimizdir. Bu da kimsenin inkâr edemeyeceği bir şeydir. Onun millî kimliğini oluşturan din anlayışında “Batıl’dan yana değil, Hak’tan yana olmak özelliği vardır.” Bu da onun “şer güçler” denilen sömürücü, hak yiyici, zulmedici olanların değil, âdil ve ahlâklı olanın yanında yer almakta oluşunu ortaya koyar.
28 Şubat’ı değerlendirirken dikkatli, insaflı ve vicdanlı olmak lazım. 28 Şubat hep söylerim, gayr-i millî bir hareketti.