Bir zamanlar bir televizyon vardı
On, onbeş sene kadar önceydi. Dar koşullarda bir şey yapmak için çalışan, uğraşan bütün insanların kazandığı gibi bir başarıyı kazanmış, hatta gönüllere girmeyi başarmış bir televizyon vardı.
Stüdyosu derme çatmaydı ve nerdeyse bütün programlar orda çekilirdi ama insan malzemesi o kadar zengindi ki bu elverişsiz koşullarda yapılan programlar İslâm’ın en güzel tebliği olurdu. Jenerikler, müzikler, reklamlar bile birer zeka ürünü ve estetik başarıydı. İslâmî kesime uzak duran birçok kişinin bile kendini alamayıp bu televizyonu izlemeyi alışkanlık haline getirdiğini hatırlıyorum.
***
Rahmetli Çinuçen Tanrıkorur’un müziğinin ve müzik anlayışının tanıtıldığı bir programda “ud”la bir küçük parça çalan bir kız öğrencinin ekrana çıkarılması da gene o günlerde problem olmuştu. Bu yüzden Çinuçen Beyi bile gücendirmişlerdi. Ben de bu arada fikir beyan etmek zorunda kalmış ve “o kız orda artık kadın değil, bir sanatçıdır” demiştim.
“Yetkili”nin cevabı ise şuydu:
“Valla korkuyorum. Bu konuda bir hadis-i şerif var, o aklıma geliyor.”
Bunun üzerine susmuştuk tabiii.
***
Sonra, gel zaman git zaman, bu telelvizyonda da büyük sıçramalar oldu. Hangi konuda derseniz, her konuda. Şarkı türkü gırla gittiği gibi, giysilerin açıklık derecesine falan da pek bakılmadı. Hatta bu vur patlasın çal oynasın programları, bir çok tv’de olduğu gibi ordada sabahın dokuzunda başlıyordu.
Ne yapalım, zaman... dedik, hatta “zaman sana uymazsa sen zamana uy” diyenler bile oldu. Öyle ya, Turgut Özal’ın dediği gibi, “seyretmek istemeyen kapatır.” Biz de öyle yaptık.
Sadece bu değil, fikrî açıdan da şaşırtıcı şeyler oluyordu artık orda. O kesimin fikir dünyasını inşa eden, hatta temelinde bulunan yapı taşları, artık, belediyelerin yolları ikide bir tamir ederken taş değiştirmeleri gibi, değiştiriliyordu. Fikir dostlarıyla hasımlar yer değiştirmiş gibiydiler. Şimdiye kadar mesafeli durulan fikir temsilcileri, bundan böyle baş köşede ağırlanıyordu ve fikrinin propagandasını yapıyordu. Artık “tebliğ” dönemi bitti de “propaganda” dönemi mi başladı diye herkes tereddüt ediyordu. Seyirciler de değişmişti. O fikir, sanat, estetik ölçülerinde şaşkınlık verici işler başaranların seyircisi bitmiş, onun yerine, eskiden beri magazin seyreden seyirci gelmişti.
Sonra ne mi oldu? Büyüdüler, büyüdüler, büyüdüler, büyüdüler. İbni Haldun siyaset için der ya, burda da öyle oldu, büyümenin son sınırına gelindiğinde, çan eğrisinin gösterdiği gibi, iniş başladı.
Keşke hep öyle küçük imkânlarla ama müthiş bir insan, düşünce, ideal zenginliğiyle çalışmalarını sürdürebilselerdi!