Hiçbir şey tesadüf değil
II. Dünya Savaşı sonrasında Yalta Konferansı ile dünya iki kutba ayrıldı . Bu kutuplar, diğerini öcü olarak gösterip, hükümranlık kurduğu halkları korkutmaya ve sindirmeye çalıştı. Soğuk savaş döneminde dünya, gizli servislerinde azami ölçüde yer aldığı sert bir mücadeleye sahne oldu.
Artık halklar sindirilmiş ve kutuplara ayrılmıştı. Bundan sonra sıcak savaş ile ezeli ve ebedi emelleri nin bir sonraki perdesini sahneye koyabilirlerdi. Nasıl olsa bırakın milletleri, kardeşler bile birbirinden ayrılmıştı. Ortam uygun hale getirilmişti. Amerika ve Rusya ile birlikte bu kutuplaşmada başrol oynayan diğer devletler de, birer birer belirlenen hedeflere saldırmaya başladılar. Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Irak? Bu arada, bu yolda ilerlerken kendilerini meşrulaştıracak, zulümlerini aklayıp paklayacak uluslararası kuruluşları kurmayı da ihmal etmediler . BM, NATO, AB, AİHM? Bu savaşın psikolojik ayağını teşkil eden Hollywood filmlerinde, beyinlere kazınan, dünyanın kurtarılması üzerine uydurulmuş savaş senaryolarında onların ki hep onurlu bir mücadele, karşılarındakiler ise ezilmesi gereken ilkel kabileler, teröristler, hainlerdi. Nedense bu ilkel kabileler, terörist ve hainlerde hep Müslümanlar ve Müslüman devletler oldu.
Şu anda perakende mücadeleyi bıraktılar ve toptan hesap görmeye başladılar . Bunun adına da BOP diyorlar. BOP'un aslında BİP yani büyük İsrail projesi olduğunu ve Türkiye'nin sınırlarının da bu projeye göre değiştirilmek istendiğini hep söyledik. Nitekim, İsrail bayrağında da yer alan Arz-ı Mevud, Fırat ve Dicle arasını da işaret ediyor. Bu planın eşbaşkanlığına da bizim Başbakanımız getirildi. Başbakanımızın her fırsatta bu projeden çekilmesi ve eşbaşkanlığı bırakması gerek tiğini söyledi isek de şimdiye kadar bu sözlerimizin olumlu bir yansımasını göremedik.
Küresel sermaye ve kapitalistler ile el ele yürüyerek gidilen bir yolda, ülkemizin yer altı ve yer üstü zenginlikleri, finans sektörü, borsası yabancıların eline geçti. Bu planlanan bir aşama idi, çünkü tarih boyunca kullanılan taktiklere göre, mücadele sadece dışarıdan olmazdı. İçten de çökertmek gerekiyordu.
Simdi sıra geldi sınır değişikliğine . Bu da öyle kendiliğinden olmazdı. Bütün dünyaya karşı hem müttefikimiz, stratejik ortağımız deyip hem de öyle hemen müdahale edilemezdi. Önce değişiklik istenen sınır bölgesinde bir karmaşa çıkarılmalı ve sürekli olarak da tahrik edilmeli idi. Burada bir oyun daha oynayıp bölge insanı birbirine kırdırılmalıydı . Bu kırımı uygulayabilmek için de bir takım kukla elebaşılar kullanıp insanların kafası karıştırılmalıydı .
Türkiye'nin şu anki durumu bu. Cumhuriyetimizin 84. yılını kutladığımız şu günlerde ne hazindir ki, herkes bölücülerden, bölünmeden ve nasıl bölünmek istendiğimizden bahsediyor. Bu bölünmeyi asıl isteyenler sözde müttefiklerimiz olduğu için, müttefiklerimizi yeniden belirleyelim der iken ABD yetmezmiş gibi Başbakanımız bir de gidip İngiltere ile stratejik ortaklık anlaşması imzaladı . Gözleri kapatıp, kulakları tıkamakla ve sadece kendi halkını deşarj etmek için iç siyasete yönelik babalanmalar ile bir ülke yönetilemez. Dışarıdan onay ve icazet almadan yolumuza devam etmenin zamanı gelmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.