Vicdanlar uyanınca: Gazze’ye Özgürlük Konvoyu
Bu yaşta her gün yazmak, haddi aşmak gibi bir şey. Haftada iki gün yazınca da, arada öyle hadiseler oluyor ki geçmek mümkün değil. “Hayır” veya “Gazze’ye Özgürlük Kervanı”nda olduğu gibi, “Bu kervanda ben de varım!” diyememek olacak şey değil.
Afganistan ve Pakistan vahşetinin şiddetlendirilerek devam ettirilmesi karşısında vicdanın varlık işareti en azından feryattır. Aksi yokluktur. Senelerdir ıstırabı çekilen katsayı adaletsizliği tam kaldırılmışken, yeniden getirilmeye çalışılması, gençlik, eğitim öğretim, işsizlik, sanayi, kalkınma, millet ve memleket için ciddi bir felakettir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın denkliğini kabul ettiği okullar arasında Danıştay’ın, isme bakarak denkliği dikkate almayan ayrımcılığı, öğretim sistemini olduğu kadar ülkenin yetişmiş insan ihtiyacındaki dengeleri de tahrip eden son derece yanlış ve tehlikeli neticeler doğuracak bir ayrımcılıktır. Buna itirazsız kalmak imkanı yoktur.
Üniversiteye girişte, katsayı tayin yetkisinin YÖK’te olduğuna karar veren Danıştay’ın, şimdi dönüp, kendi kararına aykırı olarak YÖK yetkisini kurum olarak devralma tatbikatı doğurması, görev kargaşasına yol açan ciddi bir çelişkidir. Bu çelişki bir yarar gözetmekten de doğmamış, aksine ciddi zararlara yol açtığı yıllardır yaşanan, görülen, bilinen tehlikeli bir yanlışın tekrarı olmuştur. Bu yanlış karşısında her vicdanın, üstadın ifadesiyle, “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak; -Haykırsam kollarımı makas gibi açarak” diye feryat sorumluluğu vardır.
Bu acıları, şimdilik bir süre yürekte bırakıp, ilk fırsatta dillendirmek ümidiyle canlanan insanlık vicdanının, “Gazze’ye Özgürlük Kervanı”nı kaçırmadan, “Ben de bu kervandayım!” diye seslenmek istiyorum.
İngiltere’den yola çıkan, İsrail zulmünü bütün mana ve şümulüyle ayaklar altına alarak, eze eze, Avrupa’yı baştan başa aşan bu kervanda olmak, vicdan sahibi olarak var olmaktır. Bu kervan insanlığa, hakka, hukuka, özgürlüğe saygının bayrağını dalgalandırmaktadır. Bu kervan, ayakları altında vahşetin ruhunu ezmektedir. Bu yürüyüşün yükselttiği ses, insanlığın sesidir, bir bahar müjdesidir.
Yol kenarlarında selamlayanlar, ulaşamayıp gönülden katılanlarıyla; vahşete karşı, mazluma destek olan ve giderek büyüyen bir kervan, heyecan ve sevgi seliyle, anlam yüklü varlığıyla, bir insanlık hareketidir. Avrupa ülkelerinden geçerek gelen bu görkemli hareket, ümit dolu bir başlangıçtır.
Anlam yüklü bir insanlık ve vicdan hareketini sembolleştiren “Gazze’ye Özgürlük Yürüyüşü”, birçok problemler içinde yorulan insanlık için, mazlumun yanında olmanın, hakka sahip çıkmanın, sessiz kalmamanın huzur ve insanlığa iklimini doğurmakta ve güzel günlerin bir müjdesi olmaktadır. Haktan, mazlumdan yana olmanın, bu yolda ses vermenin, katkıda bulunmanın, “Ben de varım” demenin doğurduğu bu iklim, ruhları dinçleştiren, insanlığı ayağa kaldıran manevi ve güçlü bir iklimdir.
İlk adımla başlar her şey,
İnsanlık yürüyüşünde her adım,
Bir bahar coşkusu doğurur.
Yürü! Bu yol duraksızdır.
İnsanlık baharıdır ufuktaki,
“Ben de varım” diyen canlar bekleniyor.
Hakta, haklıda, iyilikte var olmak, varlardan olmak,
Vicdandan kaynayan eylemde olmak,
“Ekmel-i mahluk ve eşref-i mahluk” yaşamaktır,
Hayattan da üstün değere yol bulup sahip olmaktır.
Üstat Necip Fazıl Kısakürek, Avrupa’yı, zulmü, vahşeti ayakları altında ezerek aşan bu insanlık yürüyüşünü dünya gözüyle görmedi. Ama imanıyla, fikriyle, ruhuyla, bu yürüyüşü, mutlu sonuçlarıyla beraber yaşıyordu. Bu mana iledir ki, eşsiz şiiriyet dehasıyla zindandan oğlu Mehmet’e yazdığı mektupta:
“Mehmet’im sevinin başlar yüksekte,
Ölsek de sevinin, eve dönsek de.
Artık bu tekerlek, kalmaz tümsekte,
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir” diye İslam’ın, solmayan, pörsümeyen, her dem taze inanç ve ahlak değerleriyle örülü insanlığın ufkuna olan güvenle sesleniyordu.