Darbe anayasalarından çıkış kapısı
TBMM’ye bugün sunulan anayasa değişiklik tasarısının, milletimiz ve insanlığa hayırlı olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. İlk bakışta küçük bir değişiklik intibaı verse de önemli bir kapı niteliğindedir. Yarım asırdır darbe üstüne darbe; darbeler birbirine eklenmiş, darbe atmosferinden çıkılamamıştır. Ara ve toptan anayasa değişiklikleriyle adeta darbeler anayasallaşmış ve darbe sistemi geliştirilmiştir. Darbe ve darbeciler dokunulmazlık kazanmıştır. Dokunulmazlıkla kalınmamıştır. Sistemden darbe koruma duvarları örülmüştür. Düğüm üstüne düğüm atılmıştır. Her düğümde, birilerinin saltanatı, çıkarı vardır. Bu çıkar gruplarının, yakın veya uzakta olmasının hiç önemi yoktur. Örneğin Fransa masonları, “Halkın % 80’i istese kıymeti yok. Başörtüsüne izin vermeyin” diye, ta Paris’te toplanıp höykürdüler, Türk masonlarına.
Kör düğüm, kolay iş değildir. Bütün millete, görev düşüyor. Hepimiz sorumluyuz. Özgürlüğe, hakka, hukuka kapı açılması için; karadan, denizden silahların fışkırmadığı, lav silahına, “boru” diye sarılınmadığı, “İyi çocuklarla”, “kefaletlerle” adaletin önünün kesilmediği, MOSSAD uçaklarının, hükümetten habersiz Macaristan’a cinayet için Türkiye hava sahasını ihlal edemediği aydınlık bir ufka sahiplenmekle sorumluyuz. Gayret etmek zorundayız.
Darbe anayasalarını geride bırakmak gibi tarihi bir görev, yalnız iktidar partisinin değil, bütün milletin işidir. Hakka, hukuka, millete dayanarak milletin önünü açmak için, milletçe liyakat kazanmak gerekmektedir. Bu konuda iki önemli nokta:
1) “Büyük başın ağrısı da büyük olur.” İş büyükse, çok kişinin, özellikle imkanlıların çıkarlarını ilgilendiriyorsa, engel çoktur. Engeller, Ergenekon silahları gibi, hiç görünmezken, birden bire karadan, denizden kaynar. Mesela:
Sayın Cumhurbaşkanı Afrika’ya gitti. Hiç hesapta yok, İngiltere’den feryat geldi. Haftalık İngiliz Ekonomi Dergisi, Sayın Gül’ün Kamerun ve Kongo ziyaretine dikkat çekiyor. “Ticaretle başlayıp, sonra siyasi nüfuz elde edecekler” diyor. Katılan tüccarları, “Anadolu’nun muhafazakar kesimi” diye, “Osmanlı Rüyası” diye fitne yapıyor. Yani, hizmet ve rekabet olmasın. Afrika, bizim çiftlik olarak kalsın, diyor.
Anayasaya gelince, horoz dövüşüyle iktidar isteyenler, devlet helikopteriyle pikniğe gidenler, kamusal alanlarda milletten uzak sefa sürenler, “367 diyorsak, TBMM de uyacak” fermanının sahipleri, kanun, nizam teamüle meydan okuyarak, A. N. Sezer’i evinden getirip önemli makamlara tayin yaptırtanlar, kanunların pençesinden yakalarını kurtarmak için çırpınanlar, görünür görünmez yandaşlarıyla canla başla çalışacaklardır.
2) Bilge bir kör, elinde fenerle gidiyor. “Kör, fenerle ne görecek?” diyorlar. Bilge, “Bu fener, benim görmem için değil. Karşıdan gelenin beni görmesi için” diyor.
Anayasa kapısını aydınlığa açmak için, “ben görevimi yapacağım” yetmez. Mutlaka, dilimizin döndüğü, elimizin erdiğince, hak için, millet için, devlet için gayret gerekmektedir. Afrika’ya gidişimizden, ta İngiliz’in çıkarı pireleniyor. Çıkarcılar, “attan beter koşarlar”. Şimdi ülkede hükmetti mi, on binlerce gencin okuma hakkını bir anda iptal edebilen; Başbakan hanımını dahi, hasta ziyaretine sokmayan, talebeye otobüs pasosu vermeyen, “Benim oyum çobanla bir mi olacak” diyen, krallardan üstün imtiyazlarla donanmış gruplar var. Bunlar, ret için canla başla çalışacaklar. Millet de, kabul için çalışmakla sorumlu. “Nice bir oturalım, bunca günahı çekelim.”