“Eksen kayması” endişe mi, tehdit mi?
“Eksen kayması” endişe mi, tehdit mi?
“Eksen kayması” hikayesi, dış basınla paslaşmayla mı başladı? Dış basında ağırlığın kimlerde olduğu belli. Siyonist Mourdoc ve Maxvell dünyanın iki basın kralı. İsrail’in her zulmü alkışlanacak. Alkışlamak istemeyen sezilirse, ilk etap böyle. Aba altından bir sopa gösterme. Ama bu kere, sopayı tutan el biraz titrek.
Türkiye nereden nereye gidiyor? 1960’tan beri yarım asırdır devam eden darbeler zinciri, vatandaşın evlilik yüzüklerini toplamaya kadar göz diken kısırlıkta bir dünya görüşü ve ufkuyla başladı. Her darbede ufuk daraldı, karanlık koyulaştı. Darbe aralıklarında ışık pırıltıları görülse de sürekli gidip-gelen başbakan Demirel de, “70 sente muhtacız” ile başladı, Cumhurbaşkanlığını, post modern darbe yandaşlığıyla noktaladı.
Post Modern darbe, millete iyilik vadini dahi çok görüyor, “ölümü gösterip hastalığa razı etmek” için “iç düşman-dış düşman” tehdidiyle, milleti fişleyerek, halkın okuma, iş edinme ve hatta yabancıların dolaştığı kamusal alana girme hakkını millet evladına tanımak istemiyordu. Son derece şaşkın, çirkin, iptidai, acımasız, hasta bir ruhun tahribatı sahneleniyordu. Namaz kılma fişlenme nedeni oluyor; sermaye yeşile boyanıp tehlike alarmı veriliyor; “andıç” patentli “fitneler” üretiliyor; Yüksek Yargı, brifingle itaat eğitimine tabi tutuluyordu. Cumhurbaşkanı A.N. Sezer, anayasa fırlatıyor, ülke krize düşüyordu. İnşa edilen bu gürültüde, yüksek rütbeli emekliler, bankalara paratoner oluyor, içleri boşaltılıyordu. İsrail’in batık silah şirketi İMİ’yi kurtarmak için çevrilen dolaplara karşı çıkanı, Kıvrıkoğlu, “anadan doğma Yahudi düşmanlığı” ithamıyla bastırıyordu.
Şimdi eksendeki bu kayma, bu heyelan sohbeti de ne? Eksen kayması, sağlıklı bir yapının, temel ve dengelerinde istenmeyen bozulma, çarpılma, arzu edilemez sağlıksız durum demek olduğuna göre, mevcut yapıdaki bozulma, kayma hangisi? Yeniden yüzük toplamaya, 70 sente muhtaç hale mi geliyoruz? Dış düşman-iç düşman fişlemesi mi var? Darbe dönemleri gibi, itibar kaybı mı doğuyor?
Tam tersine, 70 sente muhtaçlıktan, dış ülkelerde yüz milyarlarca dolarlık yatırım yapılıyor. Düşmanlıktan, sıfır problemli dost devletlerle dayanışmaya; Anadolu sermayesini yeşile boyayıp düşmanlık yapmaktan kalkındırmaya çalışılıyor. Bunlar mı kayma?
Ekim 2008’de, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğinde, en yüksek oyu aldık. Bu ay yapılan “BM Ortak Denetim Birimi” seçiminde, Fransa 117’de kalırken yine Türkiye 192 devletten, yine en yüksek oyu alarak, 146 oyla seçildi. Böyle kayma mı olur?
Yanılgının çeşitli nedenlerinden ilk dördü, aşırı sevgi, kin, korku ve cahilliktir. Siyonist lobiler, İslam’dan ve Türkiye’nin İslam dünyasıyla yakınlaşmasından güç doğacak diye korkuyor. Dışarıdaki, “eksen kayma” telaşı, bu korkuyla ilgili.
Türkiye sanki Müslüman değilmiş gibi bir kabulle harekete ümit bağlayan Siyonist çevreler, Türkiye’nin “İslam’a kaymasının” dünya dengelerini bozacak bir güç oluşturacağı korkusunu yaşıyor. Bu korku, zaman zaman makale ve kitaplarına da yansıyor. Zirveden iki örnek zikretmek gerekirse:
Yıllarca ABD’nin dünya politikasını etkileyen Henry Kissinger, “Diplomasi” kitabında, Türkiye’nin potansiyelinin çok yüksek olduğunu, “birdenbire fazla fırlayarak kendine de zarar vermemesi için” dost olarak ona, ara sıra kötülük yapma gereğinden bahsediyor.
Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” kitabı İslam korkusuna göre kurgulanmış, lobi çalışmalarına dayanan, Müslümanların birlik ve dayanışmasına imkan vermeme projesi gibi bir şey. Dağınık güç, hiçbir değer ifade etmez. Afrika ve İslam dünyası, birleşemediği için zayıf.
Huntington, “Birleşip güç olmak için ‘Çekirdek devlet’ şart. Almanya, Fransa, İngiltere olmasa AB olamaz” diyor. İran çalışıyor ama Müslümanlar için, “Çekirdek Devlet olamaz” diyen Huntington, Türkiye’nin birleşmek için biçilmiş kaftan olduğundan Müslümanlara yaklaştırılmaması ve sanal “laiklik ve Kemalizm” ile oyalanmasını öğütlüyor.
Türkiye güçlenmemeli diyen dış güçlerin, İslam ülkeleriyle iyi münasebetleri, “eksen kayması” olarak görmeleri anlamlıdır.