Kürt siyasetinde ağalığa son
DTP kapatıldı; kapatılmaması için en başta DTP kılını bile kıpırdatmadı. Şimdi bir "Ah, vah; gül gibi parti nasıl kapatılır" furyası hüküm sürüyor. Bu demde parti kapatmayı savunacak halimiz yok.
Dikkat yoğunlaştırmak gereken, DTP'nin bir dizi "kapatın artık bizi" hamlesiyle kapatılma kararını zorlayan söz ve eylemleriydi. Mânidardı, bilinçliydi.
Partinin siyasi ve hükmi şahsiyetini yok sayan, her lafı getirip İmralı'ya "Önderliğe" bağlayan bir kuruluştu DTP. Kapatmak, evet kötü fikirdir fakat kapatılmaması halinde, vecde gelmiş gibi konuşan DTP sözcülerinin neler söyleyebileceğini de hesaba katmak gerek.
Biz DTP'yi hep bütün Türkiye'nin partisi gibi görmeye niyet ettik; öyle varsaydık fakat satırarasında onun Kürtlerin partisi gibi davranmasına bile razıydık galiba; halbuki DTP, kendisini artık zamandışı (Anakronik) ve kesinlikle sevimsiz bir figür haline gelen Apo'ya özdeşleştirdi. Hesaba göre Apo'nun inisiyatif kazanması için DTP'nin tasfiyesi gerekiyordu ve DTP bunu, içlerinden bazısı içine sindiremese bile görünüşte bile-isteye yerine getirdi. Dava sürerken efeliğe toz kondurmadı, aşağıdan almadı; politik sistemle ahenk içinde çalışmak istediğini hatırlatan şeylerden uzak durdu. Kendi zuumunca "dik durdu", kapatılmaya davetiye çıkardı ve mukadder akıbet!
Anayasa Mahkemesi'nin içimize sinmeyen kararları yan yana gelse orta kalınlıkla ansiklopedi olur fakat bu davada DTP'nin siyasi şantajına maruz kaldıkları hesaba katılırsa, mahkemenin manevra sahası kalmamış gibiydi. İnsaf ile söyleyelim, ben de mahkeme üyesi olsam farklı davranamazdım; eğer kanunlar hâlâ mer'i ise, mahkemeye üyelerinin başkaca tercihi yoktu. Herşeye rağmen ağır bir ihtar ve mali ceza formulü ile (AK Parti'nin kapanma davasında bu yola başvurulmuştu) kriz geçiştirilebilirdi fakat DTP'liler dava süresinde mahkemeye hiç yardımcı olmadılar. Reşadiye cinayeti ile bu ihtimâlin önü ustalıkla tıkandı; o bakımdan bugün dönüp AYM'yi itham etmenin mânâsı yok. AYM, kanunen ve şeklen meşru, fakat pratikte kararlarıyla kendi güvenirliğini tartışılır hale getirmiş bir heyettir. Yeni anayasa ile beraber tarihe karışacağından ve bir başka şekil alacağından kimsenin şüphesi yok.
DTP artık yok fakat bu dünyanın sonu değil. Yeni parti, hatta yeni partiler kurulur, siyasi temsil ihtiyacı karşılanır ve belki bu esnada hep o hasretle beklediğimiz Bizim Kürtler, aklıbaşında, mâkul insanlar, demokratlığı ırkçı hassasiyetin önüne getirmiş yerli Kürtler, bu patırtı esnasında Kürtlerin de ara sıra saçmaladıklarını telaffuz etmeye cesaret edebilen âkıl adamlar öne geçebilirler. Aklımdan ve gönlümden geçen budur, saklayacak halim yok: Biz Türkler kıyasıya, gırtlak gırtlağa birbirimizi eleştirirken Kürt cenahında bir özeleştiri cehdi, içe yönelik bir tenkid gayreti bir türlü görünür hale gelmiyor, gelemiyor. Yok değil, şüphesiz var fakat etkisi yok. Her sektörde ılımlı ve güçlü isimler çıkaran bir topluluğun siyâsete gelince meydanı sert ve köşeli isimlere terketmesi ilginç. Geleneksel doğu tipi aşiret ağalığı sistemini, siyasette radikal Kürtler ele geçirmiş gibi sanki.
Kürtlerimizin artık bu erginliği gösterebilmesi lâzım; PKK ağzıyla konuşan bir DTP çizgisinin açılıma katabileceği olumlu bir katkı bulunmadığı görüldü. Aşırıların elinde Kürt meselesi çözümsüzlüğe doğru yalpalıyor; bu sertleşmeye kimin dur diyeceği açıktır.
Türkiye hızla değişir, dönüşürken Kürt siyasetinin hâlâ dağdaki silahlı adamları yedekte tutarak kavgayı kırbaçlaması gariptir. Kürtler de omuz vermedikçe bu taşın kımıldaması imkânsız.
Kürt siyasetindeki derebeylik yapıyı sarsmanın tam zamanı. Haydi!