Ziyaretin lüzum ve önemi 5
Gelip sual edince baş müezzinden,
- Siz Türkçe biliyor musunuz? der.
- Hayır!
O zaman, ALLAH Teâlâ adına, peygamber aşkına söyleyin,
Ezandan önce okuduğunuz o beyitleri kimden,
Nereden ve nasıl öğrendiniz?
Başımı da alsalar da, bu söylenmez.
Yahu! Biraz evvel bunu ben söyledim.
Baktım sen de söylüyorsun. Hayret ve şaşkınlık içindeyim.
- Siz Nâbi misiniz?
- Evet.
Bu cevabı alan müezzinin gözleri yaşarır,
Eğilerek Nâbî'nin elini öpmek ister.
Nâbî'nin hayreti bir kat daha artar,
Nihayet müezzin, Nâbi'yi meraktan kurtarır ve der:
Bu gece Resûlullah (S.A.V.) efendimiz.
Bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek:
Rüyada ikaz edip, verdiler ki şu emri:
Bu sabah, ümmetimden Nâbî isminde bir zat,
Beni ziyarete gelir ki, yakındadır şu saat.
Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir.
Kalkın, ezandan önce O'nun benim için
Yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın,
Mescidime girişini kutlayın! buyurdu.
Biz de, Resûlullah'ın verdiği emre uyduk.
Bunu, Ondan öğrenip, hep birlikte okuduk.
Şair Nabi duyunca, bu sözü müezzinden,
Sevinç gözyaşlarıyla ıslandı yüzü birden.
Nâbî, hepten şaşırdı ve heyecanlandı,
Dayanamayıp ağladı. Göz yaşları içinde müezzine tekrar,
O iki cihanın Efendisi, gerçekten Nâbî mi dedi,
O benim ümmetimdendir mi buyurdu? diye sordu.
Evet, Nâbî dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu,
Nâbî bu iltifata daha fazla dayanamadı,
Sevincinden oracığa düşüp bayıldı.
Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini
Yanında ağlarken buldu.
Nâbî, bu iltifata, Resûlullah (S.A.V.) efendimize duyduğu edep ve muhabbetten dolayı nâil olmuştur. Hz.Mevlânâ'ya göre edep, insanın bedenindeki ruhtur,
"Edep bir tac imiş nûr-i hüdâdan
Giy ol tâcı, emin ol her belâdan."
Şiir bu. . Nabi bu. . Edep bu. . 17. yüzyıl şairi Nâbi, Resûlullah (S.A.V.) efendimize olan sevdasını:
"Aşkınla yaşarır gözler
Hasretinle yanar özler
Mübarek Ravzana yüzler
Sürelim Ya ResûlALLAH."
diyerek böyle dile getirdi.
Hac yolculuğuna çıkanlara bir ser levha olabilecek bu hatıra ile gönüllerinin çağlayacağı günlerde diyorum ki!
Medet ya Habiballah!. .
Demek ki, Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz olup bitenlerden tamamıyla haberdardır. Hacılar için örnek olacak bir ziyarette bulunan Nâbi'yi nasıl görüyor ve O'nu ne güzel taltif ediyor.
Yâ Rabbi Ne güzel bir ziyaretçi ve ne de güzel bir ziyaret edilen yani Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz....
O kutsal beldelere aşk dolu bir gönülle gitmek, edeple ziyarette bulunmak, Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin huzurunda dururken Kainatın iftihar tablosu karşısında duruyor şuuruyla durmak, edeple, erkânla durmak, aşkla, şevkle vazifeyi yapmak ve öyle geriye dönmek gerekir. Gönüller, ALLAH Teâlâ'nın elindedir, ölü gönüllere hayat veren O'dur. Gönüllerin kıblesi, âşıkların kıblegahı Fahrikainat Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin huzurunda dururken olabildiğine saygı ve hürmet hisleriyle durmak gerekir. Bağrı yananlara ve sevgilinin harim-i pakine can atmak isteyenlere işte: Örnek Bir Olay ve Bir Şiir!
İstiklal şairimiz Merhum Mehmet Akif, Birinci Dünya Savaşı sırasında Medine-i Münevvere'ye gitmek üzere yola çıkar. Bu seyahatin ilginç yönlerinden biri şudur: Merhum Mehmet Akif, ilk zamanlar deveye binemezken bu gezi sırasında alışır. Seyahat uzun sürer. Çölü ve çöl yolculuğunu şöyle tasvir eder:
"O güzel sine, o çöl şimdi ne korkunç oluyor;
Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor!
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların,
Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!"
Sıcağa sükûnet eşlik etmektedir. Sükûnu bozan tek şey develerin boynundaki çanların sesidir. Şair, iniyorken ve tırmanıyorken yanarak, uzun süren, bu gölgesi az cehennemî yolculukta artık yeşil bir arazi görmek hasretindedir. Çölün vahasını aramaktadır.
Derken "Kubbe-i Hadrâ"yı yani Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin altında yattığı Yeşil Kubbeyi görmesin mi!.. Çölün yakan kavuran sıcağına karşı Ravza, sanki gölge versin diye indirilmiş Sidre ağacından bir vahadır. Cehennem gibi vadinin cennetidir burası. Hemen kendisini cânânının yeşil yurduna atar. Cemaati yarar, düşer direklerin dibine. Fakat haşyet giysisine sarınmış olduğunu görür. Ruhu kopar. Bütün dünya, o koskoca âlem önündedir. Tunuslusu, Afganlısı, Buharalısı, Çinlisi, Sudanlısı, Habeşlisi, Kaşgarlısı, Yerlisi, Herseklisi, Serendiblisi, Cavalısı, Mağriblisi... sînelerine huşuu çekmiş, titremektedirler.
Tam o anda minarelerin beşinden birden yanık sesli müezzinin mahşeri kalabalığı sura üfürülmüşçesine dalgalandıran ezanı başlar. Minarelerden son La ilahe illALLAH çınlarken cemaat kalkar dikilir. Mevlânın huzuruna durulmuştur. Akif'in önünde mazlum ümmetiyle Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz... Gözünde sel gibi yaşlar... İçinde titremeler... Çalkantılı denizde dalgalara kapılmış gemi gibi bir üste çıkar, bir batmak üzere olur... Nihayet kendinden geçmiş halde acziyet secdesine kapanır... Ayıldığında dua ânıdır. Derin bir sessizlik hâkimdir. Binlerce sîneden boşanır gider "âmîn" nidâları... Herkes kendi manevî dünyasında yalvarmaktadır. Akif, onların duasını kendi duası bilmekle birlikte özel isteklerini sıralar... İslâm dünyasının asırlar süren karanlığına sabah ister. Mü'min gönüller için. Orada bulunan mahşerî kalabalık için.
Akif, duaya devam etmekte iken "Ya Resûlallâh!" diye bir çığlık duyar. Bâbüsselâm'dan giren bir siyâhî, daha "Ya Resûlallâh!" sözünün yankısı havada çınlamakta iken adeta uçup gelip, Ravza-i Peygamber'in ayaklarına düşerken göğsüne çarpan demir kuşaklara sarılıverir. Başlar derdini anlatmaya, şunları Resûlü Ekrem (S.A.V.) efendimize söylüyordu:
- Ya Nebi! Şu halime bak! Nasıl ki çöle güneş vurduğu zaman bağrı yanar, ben de Senin Hicranınla senelerce yandıkça yandım Ya ResûlALLAH! Senelerce arzu ettiğim halde, harem-i pâkine gelip başımı ayaklarının dibine koymayı düşündüğüm halde, memleketim, evlad ü iyalim karşıma çıktı, bu ziyaretimi geciktirdi. Nihayet hepsini yıktım, çevremi terk ettim, Sudan diyarından ayrıldım, Tihame çölü diye üç ay çölü teptim durdum, senin çölün diye... Senin çölünde gezerken burcu burcu senin kokunu duydum. Eğer senin kokun imdada yetişmeseydi ben bu yolu kat edemezdim Ya ResûlALLAH!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.