İlerliyor muyuz?

İlerliyor muyuz?

Galiba, masalların giriş tekerlemesinin zihnimizde bıraktığı tortunun etkisindeyiz: "Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik; sonunda baktık ki bir arpa boyu yol almışız."
O kadar çabanın, o kadar niyetin eseri "bir arpa boyu yol" mu? Veya daha kötüsü bir fasit daire cenderesi: Uğraşıp, boğuşup; dönüp dolaşıp vardığımız yer, hep başladığımız nokta mı? Yaşayıp geçmişte bıraktığımızı düşündüğümüz kâbus yeniden mi başlıyor?

Tek tek sorgulayalım.

2003'te, 2004'te akim kalan planlar gibi Türkiye'nin önünde bir askerî darbe riski mevcut mu? Elindeki silahın, emrindeki askerlerin ve oturduğu koltuğun kendisine darbe yapmak için verildiğine inanan "bed-hahlar", geçmişte olduğu gibi bugün de bulunabilir. Lakin bugün yapılacak bir askerî darbenin, askerler üzerine yığılan ağır suç dosyalarından bir hamlede, zor yolunu kullanarak kurtulmaya çalışmak dışında hiçbir anlamı olmaz. "Darbe yaparsam ben savcıya gitmem, savcıyı ben çağırır ve talimatımı veririm" ince düşüncesi ile darbeye kalkışmanın, suçlular dışında destekçisi olur mu? Ordu'nun geri kalanı, askerlik şerefini ve ülkenin kaderini "suç temizleme operasyonu"na feda eder mi? Halk, cezaevinde olması gerekenlerin ülkenin başına geçmesine izin verir mi? Hadi bir şey yapamadılar diyelim, bu suç örgütü Türkiye'yi toplam 48 saat yönetebilir mi?

Alıştığımız ve kanıksadığımız askerî vesayet düzenini Türkiye aştı. Başladığımız yere dönme ihtimalimiz mevcut değil. Demek ki, dümdüz ileriye doğru uzun bir mesafe kat ettik.

1990'ların başındaki terör kâbusuna Türkiye'nin geri dönme ihtimali mevcut mu? Kaybettiğimiz 40 bin insandan sonra, yeni bir 40 binin başında mıyız? Böyle bir ihtimal yok. Terör sadece 40 bin insanı değil, kendisini de yok etti. Bugün çirkin yüzünü Reşadiye'de gösterenler, terörle bir yere varmanın değil, sadece çözüm masasında ağırlıklarını artırmanın peşindeler. PKK, Kürt sorununun değil örgütsel çıkarlarının peşinde. Terör tehdidi ile bu çıkarları gerçekleştirmeye çalışıyor. Sokağa dökülen çocukların, 150-200 kişinin "kitlesel şiddet" görüntüleri kimseyi yanıltmasın. Dün döktüğü kanın etrafında taraftar kazanan örgüt, bugün döktüğü kanla kitleleri kendisinden uzaklaştırıyor. Sonunda ikna edilmesi gereken bir kamuoyu var. PKK yeniden başlayacak bir teröre, halkı nasıl ikna edecek? "Onurlu bir barış arayışı"nın yerini "yeni bir şiddet sarmalı" aldığı zaman, kim neyin peşinden gidecek? PKK'lılar ve devlet PKK'nın cenazesini uygun biçimde kaldırmanın yolunu-yordamını arıyor. Cenaze kokmadan bu işin bitirilmesi lâzım. PKK'nın kendi içinde otonomlaşması, zaten bir örgütsel hiyerarşinin işlemediğini gösteriyor. PKK, kendi kendini oyundan düşürmüş durumda. Durduk yerde durumdan vazife çıkaran otonom birimlerden meydana gelen bir örgütü, kim neden muhatap alsın? PKK'nın muhatap alınma talebini sürdürebilmesi için, Reşadiye eylemini sahiplenmesi yeterli değil, bir de açıklaması lâzım.

Türkiye'nin yeni bir şiddet sarmalına girme ihtimali yok. Şiddet bütünüyle sona ermeyecek. Ama polis gücünün baş etmekte zorlanacağı yaygın ve örgütlü bir şiddet de olmayacak.

Türkiye, tam yedi yıldır istikrarlı bir yönetimin kontrolünde ilerledi. Vardığımız yer, tarihin bizi tesadüfen savurduğu bir yer değil. Bilinçli kararların, çabaların sonunda buraya ulaştık. Zenginliğin, gücün, itibarın yegane kaynağı olarak görülen devletin üzerindeki illegal örgütlerin, mafyanın, hırsızların tasallutunun azaldığı fark edilmiyor mu?

Ergenekon soruşturmasına gösterilen direnç, devletin derinlerinden geliyor. Açılıma direnç de siyasetin hassas dengelerinden. Devletin adam olması, Ergenekon soruşturmasının selametine, siyasetin sağlık ve esenliği ise açılıma bağlı.

İkisi de kendi yolunda her şeye rağmen ilerlediğine göre demek ki Türkiye, ileriye doğru emin adımlarla gidiyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi