Yalanlar üzerine inşa edilen bir terör devleti: İsrail!
Her zaman yazdığım sözü tekrar edeyim... Malûm; "Bir adama 40 gün deli dersen, adam delirir" diye bir söz vardır... Ve yine; "Siz adama, deli deli der, dama çıkarır, sonra da ‘damda deli var’ diye ortalığı velveleye verir, damdaki deliyi taşlatırsınız" şeklinde bir söz vardır... Bu sözlerle dikkat çekilmek istenen, herhalde "ısrar"ın veya "tekrar"ın önemi olsa gerek... "Israrla" ve "tekrar tekrar" bir adama "deli" dersen, "mahalle baskısı" altında kalan adam, bir süre sonra gerçekten delirir!..
En azından "aklından şüphe" etmeye başlar!..
Gerçekten de "ısrar"ın ve "tekrar"ın önemi büyüktür!...
Bilirsiniz, "mermeri delen" de, "suyun gücü" değil, "damlaların sürekliliği"dir!..
öyle değil midir;
Meselâ bir varil suyu, mermerin üzerine "şarrr" diye boşaltsanız, hiçbir şey olmaz!.. Ama aynı miktarda suyu, aynı mermerin üzerine "damla damla" akıtacak olursanız, bir süre sonra mermer yüzeyinde "çukur" açıldığını görürsünüz...
“SOYKIRIM”I KAFALARA KAZIDILAR!
Gerek "deli deli" örneğiyle, gerek "damlaların sürekliliği" örneği ile "ısrar"ın ve "tekrar"ın önemini anlatmaya çalışıyorum.
"Yahudi"leri biliyorsunuz...
Yıllar yılı "ısrarla ve tekrar tekrar" nasıl bir "zulüm"e, nasıl bir "soykırım"a uğradıklarını anlattılar!..
Anlattılar değil, "soykırım, soykırım" diye diye "insanların beyinlerini yıkadılar!"
Hayır, yıkama da değil, "beyinlere kazıdılar!"
Niçin?.. Bütün dünya "Hitler'in nasıl bir soykırımcı olduğunu" bilsin/görsün diye!..
Bu konuda, yüzlerce/binlerce "kitap" yazıldı!..
çoğu yalan olan bu kitaplardan hareketle onlarca/yüzlerce "film" çevrildi!..
Evet; "ısrarla" ve "tekrar tekrar!"
Ne yalan söyleyeyim;
"Haddinden fazla şiddetin, gayedeki hikmeti yok etmesi" gibi; Yahudilerin bu ısrar ve inadı karşısında ben de şüpheye düştüm!..
Acaba, "bunca abartı"nın ardında gizledikleri bir şey mi var?..
Zira; yazılan "kitap"lar da, çevrilen "film"ler de pek "tabiî" gelmedi bana!..
"Niye?" derseniz;
çünkü "yalan" üzerine inşa edilmişler!..
SCHİNDLER’İN LİSTESİ, TAM BİR PALAVRA!
İşte, "Schindler'in Listesi" adlı film!..
Ne garip değil mi;
Filistinli Müslümanlar tam bir "soykırım operasyonu"na maruz kalıp "4-5 yaşındaki çocuklar" bile "terörist" diye öldürülürken, "Müslüman Türk halkı"nın paralarıyla yayın yapan televizyon kanalları daha geçenlerde "Schindler'in Listesi" adlı filmi gösteriyordu!..
Hem de; ortada "Schindler'in Listesi" diye bir listenin olmadığını, bu hikayenin "palavra" olduğunu "kendi gazeteleri" bile yazmış olmasına rağmen!..
Film, malûm;
"Sürgün"ler, "baskın"lar, "dipçik"ler, "kamp"lar, "işkence"ler, "tecavüz"ler, "gaz odaları" ve "insan yakılan fırın"lar!..
"Görüntü"ler müthiş!..
"Tasvir"ler son derece etkileyici!..
öyle ya;
Film, Steven Spielberg gibi bir yönetmenin elinden çıkmış!.. üstelik, 1993 yılında da tam "7 Oscar" birden almış!..
"İnsanî duygular"ı harekete geçirmede son derece başarılı bir film!..
"Schindler'in Listesi" adlı filmin amacı da, zaten buydu!.. Yahudilere "sempati" besletip, onları "mazlum" göstermek, Hitler'i de bir "zalim" olarak kafalara kazımak!..
Meğer; izlediğim görüntüler, "merhamet istismarcılığı"ndan başka bir şey değilmiş!.. İddia edilen "liste"ler, tam bir palavra imiş!..
Herhalde söylememe gerek yok;
Bunları öğrenince, duyduğum "merhamet" hissinin yerini, "nefret" kapladı!..
çünkü, hayatta en nefret ettiğim şey, "yalan"dır!..
Bir de, yalanla kandırılıp, "enayi" yerine konulmak!..
SCHİNDLER, BİR “NAZİ AJANI”YMIŞ!
İşte şimdi, yine "nefret" duyguları kabarıyor içimde!..
Gel de, nefret etme!.. Meğer; 1993'te "7 Oscar" ödülü alan ve beni de hayli derinden etkileyen "Schindler'in Listesi" adlı film de, tamamen "yalan" üzerine kurulmuş!..
"Gerçek"le hiçbir ilgisi yokmuş ve tamamen Steven Spielberg'in "hayâl ürünü" imiş!..
Yani; “dezenformasyon”un daniskası!.
Hayır, benim iddiam değil bu!..
Amerikalı bir tarih profesörü olan David Crowe'un belgeleri ile ortaya koyduğu tesbitler!..
Efendim, Hürriyet ve Sabah'ta yer alan haberlere göre, olayın aslı şuymuş:
Amerika'nın önde gelen eğitim kurumlarından Kuzey Carolina üniversitesi tarih profesörlerinden David Crowe'un, Amerikan New York Times gazetesine yazdığı makalede yer alan "Schindler'in, aslında listeyle hiçbir alâkası yoktu" ifadeleri, gündeme bomba gibi düşmüştü!..
Crowe, Nazi Almanyası döneminde sahibi olduğu fabrikada çalışan ve bin Musevi işçinin hayatını kurtardığı için tarihe geçen Schindler'in; aslında, olayların yaşandığı dönemde "hapishanede” bulunduğunu ve listeyi yazanın da kendisi değil, "üçkâğıtçı Yahudi polis Marcel Goldberg" olduğunu yazmış!..
Crowe'a göre, Schindler'in Polonya'daki fabrikasında çalışan Museviler de, aslında "fabrikanın kayıtlı çalışanları"ymış!..
Yani, gaz odalarına gönderilmek için ayrılmış filan değillermiş!..
Dolayısıyla ortada herhangi bir kurtarma hikâyesi de yokmuş!..
Kitapta yer alan başka bir tesbite göre yüzlerce Musevi'yi kurtardığı düşünülen Schindler; aslında "Polonya'yı istilâ etmekle görevli bir Nazi birliği"ne başkanlık etmiş!..
Ve 1930'lu yıllarda çekoslovakya'da olduğu süre zarfında Naziler için casusluk yapmış!..
Crowe'un yazdığı, "Liste'nin Ardındaki Gerçek Hikâye" isimli kitapta Schindler'in isminin "rüşvet olaylarına karıştığı" ve fakat bu rüşvetle Musevileri kurtarmaya çalışmadığı ifade ediliyormuş!..
Toparlayacak olursak;
Schindler denilen adamın, "liste"yle ilgisi yok!.. O listedekilerin "gaz odalarına gönderilecekleri" de yalan!..
çünkü, onlar "fabrikanın işçileri!" Dolayısıyla ortada bir "kurtarma" hikâyesi yok!.. Dahası, "kurtarıcı" da yok!..
Dahanın da dahası;
Oscar Schindler denilen adam, aslında "Nazi'lerin Polonya'yı işgaline başkanlık eden" bir adam!..
Ve hatta;
"Bir Nazi casusu!"
Ama, şu da bir gerçek:
"Hatice"ye değil, "netice"ye bakacaksın!..
Neticede, Yahudiler, "Schindler" gibi bir "Nazi Casusu"nu bile "kendi amaçları" için yıllarca kullandılar!..
Bir "yalan" olayı "ısrar" ve "tekrar"la; "gerçek" diye kazıdılar kafalara!..
öyle bir kazıdılar ki;
Bugün "mazlum" durumda olanlar, "İsrail zulmü" altında inim inim inleyenler "Filistinli Müslümanlar" olduğu halde; "nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" Türkiye'nin televizyonları "İsrail'i mazlum gösterme"nin çabasında!..
Dediğim gibi, "palavra bir film" ile!..
“KURT KADIN” DA PALAVRA çIKTI
"Palavra" dedim de, aklıma geldi...
İkinci Dünya Savaşı sırasında "sekiz yaşında bir çocuk" olarak evinden kaçıp "kurtlarla büyüdüğünü" iddia eden ve bunu anlattığı kitapla dünya çapında ünlenen Belçikalı Misha Defonseca'nın öyküsü de "yalan" çıkmış, iyi mi?.. "Kurtlarla yaşamadığı" gibi, Yahudi bile olmadığı ortaya çıkmış!..
önceki günkü Taraf gazetesinde yer alan habere göre, "olayın aslı" şuymuş efendim:
İkinci Dünya Savaşı sırasında sekiz yaşındayken Brüksel'deki evinden kaçıp ormanda kurtlarla büyüdüğünü iddia eden ve "bu deneyimini” anlattığı kitapla dünya çapında meşhur olan yazar Misha Defonseca'nın hikayesinin yalan olduğu ortaya çıktı. "Misha: Holocaust Yılları Anıları" adlı 18 dile çevrilen kitabında Defonseca, toplama kampına götürülen ailesini bulmak için Brüksel'deki evinden kaçarak dört yıl boyunca ormanda gizlendiğini ve kurtlar tarafından büyütüldüğünü iddia etmişti.
Hikayenin çökmesi ise;
Sharon Sergeant adlı bir soyağacı araştırmacısının otobiyografiyle ilgili araştırması sayesinde oldu.
Birkaç aylık araştırma sonucunda Sergeant, "Her parça güvenilirdi ama sorun onları bir araya getirmekteydi... İnsan ilişkileri konusunda değil ama Yahudi zulmü konusunda uzmanım ve Defonseca ailesi kayıtlarda yoktu" dedi.
Böylece Defonseca'nın Naziler'den kaçmak için kurtlarla yaşamadığı ve 3 bin 60 kilometre boyunca ailesinin izini sürmediği ya da kendini korumak için Alman bir askeri öldürmediği, hatta Yahudi bile olmadığı ortaya çıktı.
Bütün bu hikayenin gerçek olmadığını da, yine baskılara dayanamayan Defonseca'nın kendisi açıkladı.
Şu an Massachusetts'te yaşayan Belçikalı yazar, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada kitabındaki her şeyin özenle hazırlanmış ve kendi kendine tekrar ettiği bir hayal olduğunu söyledi.
“KURT KADIN” FİLMİ DE VAR
Misha Defonseca, 1997 nisanında "Misha: Holocaust Yılları Anıları" adlı 18 dile çevrilen bir kitap yazmıştı.
1990'larda yayıncısı Jane Daniel Defonseca'nın bu hikayeyi Massachusetts'te bir sinagogda anlattığını duyunca bunu kitap yapmasını istemiş.
Ayrıca 2008 başında Defonseca'nın yaşadıklarına dayalı bir de film çekilmişti. Fransız yönetmen Vera Belmont'un çektiği "Survivre avec les loups/ Kurtlarla Yaşamak" adlı filmde, Misha'yı, Fransız çocuk oyuncu Mathilde Goffart canlandırıyordu.
HA İLLüZYONİST, HA SİYONİST!
Görüyorsunuz ya;
"Schindler'in Listesi" de yalan,
"Kurt Kadın" masalı da!..
Schindler, bir "Nazi Casusu"ydu!..
Misha Defonseca adlı kadın da "Yahudi değil"miş!..
Ya, "Hitler'in Propaganda Bakanı" olan ve aslında Hitler'i "Hitler" yapan Paul Joseph Goebbels'e ne diyelim?!?
Hem de, "bakan" iken, "Hücum" adını verdiği 12 sayfalık bir kitap yazdığını ve bu kitapta "Siyonizme övgüler yağdırdığını" biliyor muydunuz?..
Hani, merak etmiyor değilim;
Acaba, Goebbels bir "Yahudi" miydi?!?..
öyle ya; "diğerlerinin Yahudi olmadığı"nın ortaya çıktığı bir dünyada, "Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels" pekâlâ bir Yahudi olabilir!..
çünkü efendim;
"İllüzyonist" ve "siyonist yöntemler"le "yalan"ların "gerçek" olarak sunulduğu... "Yalan" sanılanların ise "gerçek" çıktığı bir dünyada yaşıyoruz.
"Terörist saldırılara maruz kaldıkları için Filistin'de soykırım yapmak zorunda kaldıklarını" iddia eden İsrail'in açıklamaları da bir "yalan" değil mi?..
Adama sormazlar mı;
"Kundaktaki bebekler mi terörist?"
Atalarımızın bir sözü var:
"Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!"
Bana öyle geliyor ki;
"İsrail'in mumu sönmeye başladı!.."
"İllüzyon"la, buraya kadar!
-------------
Tarımköy ve Siirt
"Güzel bir lâf"ın üzerine "limon" sıkmak neyse, "güzel bir icraat"ın içine "manşet" sıkmak da öyle olsa gerek... Hürriyet'in, "Siirt Belediyesi'ni hedef alan" manşeti de, bu türdendi.
önce icraata bakalım... TOKİ, "köylüler şehre gelip de şehirleri köyleştireceğine, kendi köylerinde kalsınlar ama şehir standardında yaşasınlar" diyerek, "Tarımköy" adlı bir proje başlatmış!..
"Tarımköy"lerdeki evler, "altta ahır, üstte ev" şeklinde ve 90-95 metrekare inşa edilmiş... Bu proje, Siirt Belediye Başkanı Mervan Gül'ün de hoşuna gitmiş...
Belediye-TOKİ işbirliği ile "Tarımköy evleri" inşa edilmiş ama, "alan" da yok, evlere "taşınan" da!.. Beheri "53-58 milyar" olan evlerde, herkes "bedava" oturmak istiyormuş!..
Ehh, "bedava mezar" bulsak, gireriz ya, bu da öyle bir şey!.. Tabiî, Başkan Mervan Gül; köylülere "parası olan düdüğü çalar" deyince, mırın-kırın edenler çıkmış... Mervan Gül de; bakmış ki proje tehlikeye girecek, "yakınları"nı, bu evleri almaya biraz da zorlamış!..
Tabiî, bu zorlama, Hürriyet'in manşetine "Başkan'dan akrabalara kıyak" şeklinde yansımış!..
Ortada kıyak-mıyak yok!.. Kim 53-58 milyar verirse, o evlerden birine sahip olur!.. Hürriyet'çiler, "Tarımköy" gibi güzel bir projenin yürümesini istiyorlarsa, gitsinler bir ev alsınlar oradan!..
Güzel hizmetlere manşetten çamur atmayı da bıraksınlar!