Dua okumak
Dua dini bir terim olup Müslümanların günlük hayatlarında önemli yer tutar. Dua bizatihi ibadettir. Kur’an dua ibadetinin önemini biz şu âyetle açıklamıştır: “De ki; eğer duanız olmasaydı, ne ehemmiyetiniz olurdu.” (Furkan, 25/77)
İnsanın Allah katındaki önemi, değeri bu âyette duaya bağlanmıştır. Dua olgusu, ibadet olarak son zamanlarda Müslümanların gözünden kaçmıştır. Falancı ibadetlerini yerine getirir denildiği zaman, dua olgusu hiç hesaba katılmaz; bundan sadece klasik ibadetler, başta namaz anlaşılır. Oysa dua yapan ve buna devam eden kimseler de ibadet edenler kategorisine dâhildir; dâhil kabul edilmelidir.
Yakın tarihte yaşayan Müslümanlarda parçalayıcı bir dindarlık anlayışı ortaya çıkmıştır; hatta bu anlayış hâkim olmuştur da denilebilir. Oysa dindarlık bir bütündür, onu bütün olarak almak ve algılamak gerekir. Bütün olarak yaşamak gerekir. Şu halde dua etmek de dindarlığa dâhildir, nice dua edenler vardır ki, bunların gönülden Allah ile bağlantıları vardır ve bunlar da aslında dindardır.
Allah katında hangi ibadetimizin makbul olduğunu bilemeyiz. Bu bakımdan dua olayına önem vermemiz gerekir. Çünkü Allah buna önem vermiştir. Hadis-i şerifte açıklandığına göre; ulu Allah’ın en çok hoşlandığı ses, kulun kendisine yakarış sesidir.
O halde duaya bu açıdan bakıp hayatımıza sokmalıyız onu. Günün belli saatlerinde tenhaya çekilerek, iki rekât namaz kılarak sonunda içten gelen bir sesle Allah’a seslenmeli, isteklerimizi ona sunmalıyız.
Ancak, burada önemli bir nokta vardır, bir nebze ona işaret etmek istiyoruz. Dua okumak. Bizim toplumumuzda yaygın olan anlayışta dua okumak vardır, dua etmek değil… Fakat bu iki şeyin aynı olmadığını vurgulamamız gerekir.
Dua okumak, hâkim olan anlayıştır. Örneğin; Peygamberimiz şu şu duaları okurdu, Peygamberimizin okuduğu dualar, falan âlimin filan velinin okuduğu dualar şeklinde değerlendirmeler söz konusudur. Yani bizde dua okumak şeklinde anlaşılmıştır. İşte Kur’an bahsettiği “Bana dua edin, duanızı kabul edeceğim.” (Ğafir, 40/60) ve benzeri âyetlerde dua okumaktan bahsedilmemektedir, belki dua etmemiz istenmektedir.
Dua okuma ile dua etme arasında dağlar kadar fark vardır. Ne yazık ki çoğunluk dua okuyor, dua etmiyor. Dua okumak, başkasına ait yapılmış bir dua metni bulup bunu Kur’an metni gibi, manasını anlamadan sadece okumak ve böylece Allah’tan istekte bulunduğunu sanmaktır.
Dua okumakta; dua etmek, Allah’a seslenmek, O’na içindeki isteği sunmak söz konusu değildir. Belki başkalarının daha önce sundukları istekleri, ne olduğunu bilmeksizin tekrarlamaktır. Bu şekilde dua okuyanların istekleri yerine gelmez. Çünkü dua etmemiş, kendi isteğini Allah’a sunmamıştır; belki başka bir zatın Allah’a sunduğu isteği ne olduğunu bilmeden O’na tekrar sunmuştur. Kabul olunursa o zatın isteği kabul olunur, kendi isteği değil… İşte ülkemizde duaların kabul edilmemesinin sebebi budur. Herkes dua okuyor, fakat dua etmiyor.
İsteklerin kabul edilmesi için, dua okumayı bırakmak, onun yerine bizzat isteklerimizi Allah’a kendi dilimizle yahut anlayacağımız başka bir dil ile doğrudan sunmamız gerekir. Allah bütün dilleri bilir. Önemli olan kulun ne istediğini bilmesi, yürekten talep etmesi ve bir ibadet olan dua hali ile hâllenmesidir. Bu hale odaklanmayan bir kalbin sahibi dua etmiş olmaz. Belki anlamadan önceden hazırlanmış bir metni okur.
Bu bir tür sipariş vermek gibi bir şey olur. Oysa dua hali, Allah’ın huzuruna varma halidir; huzurda Ondan en samimi bir şekilde istekte bulunması, O’nu yüceltmesi ve O’na sığınması halidir. Dua hali bir tür namaz ibadeti gibi, kulluğa girme halidir. Dua hali Allah’ın kapısına varma ve O’nun rahmet ve bereket kapısını çalma halidir. Dua eden adam bu hale girer, girebilir, isteklerini bu halde sunup sonuç alabilir. Fakat dua okumak böyle değildir. Dua okuyan başka bir dua halinin fotokopisini çekmiş ve o fotokopiyi sunmuş olur.
Örfleşmiş olan dua halinin, dua okumaya dönüşmesinden sonra bu işi yapanlar bir tür dua tarihi ile meşgul oldukları değerlendirilmesi de yapılabilir. Sanki şunu ifade etmiş oluyor dua okuyanlar; “Eskiden bazı insanlar Allah’a karşı böyle böyle dua ediyorlardı, ben de onların dualarını okuyorum.” Oysa ulu Allah’ın bu duaların okunmasına ihtiyacı yoktur. O hepsini en iyi şekilde bilmektedir. Belki bu dualar kullara okunabilir.
Ülkemizde ve İslâm dünyasında, bazı ibadetler örfileşmiş ve bir gelenekmiş gibi yapıla gelmiştir. İbadetin gelenekten kurtarılması, örften tefrik edilmesi ve gerçeğe döndürülmesi gerekir. Bilmek lazımdır ki, bütün Peygamberler dua ediyorlar, insanları dua etmeye çağırıyorlardı. Bizim Peygamberimiz de dua etmiş ve ümmetini dua etmeye teşvik etmiştir. Fakat hiçbir Peygamber bizim örfümüzde olduğu gibi dua okumamıştır.
Hz. Peygamber (SAV)’in dua okuduğu bilinmemektedir. Fakat O, her zaman her vesile ile dua etmiş, Allah’a isteklerini sunmuştur. Bizim de dua ibadetini Hz. Peygamber örneğinde olduğu gibi, dua ederek yerine getirmemiz gerekir. Dua okuyarak değil…
Yazıp çizerken ve konuşurken Peygamberimizin okuduğu dualar demek bir tercüme yanlışlığından kaynaklanmaktadır. Kaynaklarda, “Hz. Peygamber şu duaları okurdu” şeklinde bir ifade yoktur. Belki, “Peygamberimiz şu duaları/duayı yapardı” şeklindedir. Arapça ifadesi, “Kâne yed’û…” şeklindedir. Bunun anlamı dua yapardıdır. Halbuki, “Dua okurdu” tercümesini Arapça’daki karşılığı “Kâne yetlu” olması gerekir. “Yetlu” okur demektir. Bu farkı anlamak ve buna göre tercüme ederek halkı doğru bilgilendirmek gerekir. İslâm’ı doğru anlamaktan kastımız işte budur. Kavramlar doğru anlaşılıp doğru tercüme edilirse sonuç doğru olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.