Kürt kardeşlerime…
DTP’nin kapatılması bir kez daha gösterdi ki…
Bizim, millet olarak endazemiz kaçmış. Ayarımız bozuk. ‘Gel-git’lerimiz fazla. Bir türlü itidal üzere olamıyoruz, ne hikmetse.
Bizde ak var, kara var; gri yok lügatimizde. Ara renk yoksunluğu en büyük eksiğimiz; zaafımız… Ak ve kara gibi belirgin olmayana hoşgörümüz de yok; suçlama hazır; renksiz… Ne kokar, ne bulaşır…
Dediğimiz dedik, çaldığımız düdük; Nuh dedik mi, Peygamber demeyiz asla; öyle de inatçıyız.
Ak-kara etrafında ne kavgalar ederiz. Kamplaşmada, kutuplaşmada, habbeyi kubbe, pireyi deve yapmakta üstümüze yoktur. Ne eften püften meselelerden ne kavgalar; ne kan davaları çıkartırız.
DTP’nin kapatılması ya da ‘Kürt açılımı’ meselesi, eften püften bir mesele demek istemiyorum; yanlış anlaşılmasın. Aksine, kökleri yüzyıllar öncesine sirayet eden köklü bir meseledir; bugünse ayağımızdaki en büyük pranga; muhtemelen istikbalimizi de etkileyecek denli büyük bir mesele…
Böyle bir konuda ak-kara kolaycılığı çözüm olabilir mi?
Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatması karşısında suçlu arıyor değilim. Hele, Anayasa Mahkemesini suçlamak aklımın ucundan geçmiyor. Hakikaten, bu işte bir suçlu varsa, en son suçlanması gereken Anayasa Mahkemesi’dir.
Öyle anlaşılıyor ki, ak-kara kolaycılığına mahkum milletimizin ara renk yoksunluğu, anayasamızın ruhuna da sinmiştir. Anayasa, hâlâ parti kapatmayı amirdir. Ne yazık ki, kapatmanın dışında da seçenek öngörmemiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, dünyanın neresinde olursa olsun, teröre bulaşan ya da terörü meşru addeden siyasi partilerin kapatılması yadırganmaz. Bu nedenle, bugüne kadar kapanan partiler arasında DTP kadar kapanmayı hak eden parti olmamıştır, kimse kusura bakmasın. Parti kapatılması zorlaştırılmalıdır; ya partilerin kapanması tamamen kaldırılmalıdır ya da kapanma olacaksa, bir tek teröre ve şiddete bulaşma sebebi kapanma sebebi olmalıdır.
PKK ile arasına mesafe koyamadığı için, DTP’nin kapatılması, açık konuşmak gerekirse, demokrasimizde gedik açmış değildir. En azından RP’nin, FP’nin kapatılması kadar demokrasiye zarar vermemiştir.
Fakat burada eksik olan şey kanımca şudur: Millet olarak nasıl Aristo mantığının meftunu isek, Anayasamız da, bizden aldığı ilhamla olsa gerek, kapatmaktan başka yol tanımaz bir katılık içindedir. Nasıl ki milletimiz “Ne yani asmayalım da besleyelim mi?” demekteyse, Anayasamız da, “kapatmayalım da ne yapalım” kolaycılığı ile hükümler öngörmektedir.
“Kızılay’da sallandıracaksın bir kaçını, bakalım bir daha oluyor mu?” kökten çözümünün uzantısıdır bunlar.
Anayasalar toplumsal mutabakat metinleri olduğundan, kardeşliğe, birlik ve beraberliğe, ulusal bütünlüğe katkı yapmalıdır. Aynı zamanda anayasanın niteliği, demokrasimizin rengini belli ettiği için, tam ve eksiksiz bir demokrasi için, anayasamızın bu çeşit nakîselerden arındırılması gerekir. Tabi ayrıca, anayasalar haklar muvacehesinde adaletin tecelli ettiği metinlerdir. Bu nedenle de hakları gasp eden bir anayasa değil, hakların güvencesi bir anayasaya ihtiyaç bulunmaktadır.
Anayasa; kapatmayı yalnızca terör ve şiddete karışma ve terörü özendirme sebebine bağlamalıdır. Bu arada da kapatmadan önce ara bir takım cezalar ve müeyyideler öngörmelidir. DTP yine kapatılabilirdi; ama önce uyarılırdı mesela. Belki daha sonra ilk seçimlere katılma hakkından mahrum bırakılırdı. Buna benzer ara müeyyideler öngörülür; hâlâ terörle göbek bağını kesmemişse kapatılırdı.
Efendim Anayasa Mahkemesi kapatmasaydı…
Nasıl olacaktı bu iş! Anayasa kapatmayı amirse, Anayasa Mahkemesi ben keyfime göre kapatmıyorum diyebilir mi? Anayasayı korumakla yükümlü Anayasa Mahkemesi, anayasayı by-pass edebilir mi? Anayasa, kapatmayı amir olacak, Anayasa Mahkemesi konjonktürel sebeplerle; partiyi kapatmayacak? O zaman Anayasa Mahkemesi siyasi karar vermiş olmaz mı?
O bakımdan Anayasa suçludur, Anayasaya oy verenler suçludur, Anayasa’yı hâlâ değiştirmeyenler suçludur… Anayasa Mahkemesi’ni suçlu ilan etmekse, vurun abalıya mantığından başka bir şey değildir.
Sebep her ne ise; parti kapanmıştır. Asıl mesele, Kürt-Türk meselesi etrafında bir kardeş kavgası çıkmasının önlenmesidir.
Bu bağlamda Kürt kardeşlerime seslenmek istiyorum!
Ey Kürt halkı! Kardeşlerim!
Kürt halkı tarih boyunca hep istismar edilmiştir. Kürtlerin hakları diye racon kesenlerin her zaman Kürtlerin dostu olmadıkları, olmayabilecekleri, esasen Kürtlerin hakları diye bir meselelerinin olmadığı, Kürtlerin lehine olmak üzere çaba harcamadıkları ispatlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin faşizan uygulamaları insanlık onurunuzu incitmiştir. İnsan hakları ihlallerini, insanlık onurunu rencide eden uygulamaları, kim tarafından kime karşı olursa olsun, tel’in etmek hepimizin insanlık görevidir.
‘Türk Milliyetçiliği’nin karşısına ‘Kürt Milliyetçiliği’ ile çıkmak, bir yanlıştan bir başka yanlışa savrulmaktır. İslam kardeşliğini tesis etmeliyiz; elhamdülillah hepimiz Müslümanız… Ve bu vatan hepimizin.
Marksist ve Leninist bir örgüt olan PKK’nın ve Apo’nun Müslüman Kürt kardeşlerimi temsil kabiliyeti olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin yanlışları, şaşı bakışı, şovenist yaklaşımı, Müslüman kardeşlerimin, APO’nun peşine takılması için yeterli bir sebep sayılamaz. Hiç kimse boş hayallere kapılmasın; APO’dan Nelson Mandela da olmaz. APO, Kürtlere iyilik yapmak mı istiyor; gölge etmesin başka ihsan istemez!
Mesele Kürt-Türk meselesi değildir. Haklı taleplerinde ve demokratik mücadelelerinde Kürt kardeşlerimizle omuz omuza oluruz; yeter ki o mücadele haklı olsun, meşru bir zemine dayansın…