İyi niyet kurbanları!
Kader kurbanlarını biliyoruz. Ah vahlar eşliğinde konuşuruz onları… Çile, meşakkat, mihnet… Hayatları sönmüştür. Acıklı halleri yüreklerimizi burkar.
Bir de iyi niyet kurbanları vardır. Kader kurbanları kadar bilinmezler; bilinseler de, acınmaz onlara. Oysa en az kader kurbanları kadar iyi niyet kurbanlarının da hali pürmelâli yürek dağlamaktadır.
Kader kurbanları dediğimiz insanlarda belki ihmal, hatta belki kötü niyet vardır. Kendilerinden başka kişiler açısından telafisi mümkün olmayan mağduriyet ve kayıplara sebep olmuşlardır; ama isteyerek ama istemeyerek... Mağdurlarının kanına girmişlerdir mesela. Giden can geri gelir mi? Gözü yaşlı eş ya da annenin yüreğine düşen od yakmaz mı? Geride kalan sabilerin babasızlık / anasızlık özlemi dindirilebilir mi?
Ancak iyi niyet kurbanlarının durumu başka… Onlar mağdur ve kaybedendirler. Herkesi kendileri gibi bilmişlerdir. Kaderin cilvesi olarak karşılarına çıkmış iblisleri suretlerine aldanarak insan evladı bellemişlerdir. İnsana güvenmenin cezasını çekmektedirler. Bunların bir yanlışı söz konusu ise, o da güvenilmemesi gerekenlere güvenmek olmuştur.
Toplum, kader kurbanlarının durumuna üzülür, acır da, iyi niyet kurbanlarını enayi yerine koyar. Akılsızlığının cezasını çeksin, oh olsun der. İyi niyetli olmak enayiliktir, akılsızlıktır onlara göre. Sebepsiz yere çektikleri acılar, mağduriyetler yetmezmiş gibi, bir de toplumun mahkûm etmesi nasıl bir şeydir Allah aşkına! İyi niyet kurbanları, kandırıldıklarına mı yansınlar, enayi yerine konduklarına mı? Söylemesi zor ama yazık ki toplumumuz da az zalim değildir!
Tecrübeyle sabittir; kandırılmak acıtmıyor değil, ancak en yakınlarınızın bile ‘enayi’ yerine koyan muzip, alaycı bakışları çok daha fazla acıtmaktadır. Elalemin diline düşmüş olmak kadar kötü bir şey tasavvur edilemez. Kandırılmanın verdiği ızdırabı ve kaybettiklerinizi unutmanıza bile fırsat vermezler. Küllenmeye yüz tutmuş ateşin harlanması için ne lazımsa yaparlar. Her defasında yüreğinizin sızım sızım sızladığını bilmezler mi? Bilirler! Ancak bundan gizli bir zevk alırlar adeta.
Kandıranların becerileri söz konusu edilir ve cesaretleri… Sizinse enayiliğiniz… Her seferinde gözünü açacaksın, uyumayacaksın, uyuyanı çarparlar diye güya nasihat ederler.
Yine bittecrübe söyleyeceğim, iyi niyet kurbanlarının akıllanacağını umuyorsanız, yanılıyorsunuz. Yedikleri her kazık tecrübe olmuştur, doğru. Ancak bu tecrübeden ders almakta mıdırlar? Sanmam. Çünkü onların iyi niyetli oluşları, fıtrat meselesidir. Fıtratın kolay kolay değişeceğine ihtimal var mıdır?
Tevbe üstüne tevbe etseler de, yine iyi niyet gösterecek, insanlara güvenmeye devam edeceklerdir. Aslında onlar, iyi niyeti suistimal edenlerin, yani kandıranların ders almasını ummaktadırlar. Çünkü aslında kandıran kandırılmakta değil midir?
Kandıranlar hiçbir zaman enayi(!) bulmakta zorlanmazlar. İyi niyet kurbanları zarar ziyanları ne kadar büyük olursa olsun, bir şekilde kayıplarını telafi ederler. Ancak iyi niyetli insanları enayi(!) yerine koyanlar, acaba sermayeyi tükettiklerinin farkında mıdırlar? Ve öte tarafa ne kadar kötü bir miras biriktirdiklerinin…
Ben şahsım adına söylüyorum ki, kandırılmaktan bıktım usandım! Ancak şu durumda bile, kandıran olmaktansa, kandırılan olmayı yeğlediğimi ilan etmek isterim.
İyi niyetimi istismar etmeyecek birilerini bulduğumda, kaşıkçı elması bulmuş gibi sevineceğim; çünkü benden daha zengini olmayacak.
Bu yazının sebebi hikmetini merak edenlere not: Bu aralar eski kiracımın gelmişine geçmişine rahmet okuyorum.