‘Mış gibi yapma’ ikiyüzlülüğü
Bazı gerçekler, yalın, basit ve göründüğü gibidir; kör ve art niyetli değilseniz görmemeniz için hiçbir neden yoktur. Bazı gerçekler ise asla göründüğü gibi değildir, onlar için söylenecek tek şey şudur: Orda dur! Kazın ayağı hiç de öyle değil! Sığ ve üstünkörü bilgi kırıntıları ve yorumlarla insan ancak kendini kandırır; meseleyi anlamak ve anlamlandırmak için bunlar yeterli olmaz.
Doğası icabı çetrefilli ve girift oluşları, gerçekleri anlamamızı zorlaştırabilir. Ancak bazen de gerçekler, sırf kamuflaj olarak kullanıldığı için anlaşılmazdırlar.
Odatv baskını ve Soner Yalçın’ın gözaltına alınmasını da galiba bu bağlamda değerlendirmek gerekecektir.
Mücadelenin sert, keskin ve haşin olduğu toplumlarda, bu nedene bağlı olarak mücadele ahlakı kolay kolay oluşmaz. Kuralsızlık kural haline gelir; ikiyüzlülük, sahtekârlık, yalan, iftira, belden aşağı vurma… Her yol mübah olur.
Bazı kavramlar ve değerler, “Her yol mübah”çıların elinde fevkalade kullanışlı bir araca dönüşür. Demokrasi aslında basit, anlaşılabilir, kuralları olan bir sistematik olmasına rağmen, içine girdiği kaba göre şekil değiştiren ne idüğü belirsiz bir cisim gibi renkten renge, halden hale dönüşmektedir.
Sözde demokratlar vardır mesela. Daha doğrusu görünüşe bakılırsa herkes demokrattır. Yahu herkes demokratsa, neden birbirlerini yemektedirler? Ya da şöyle soralım: Herkes demokratsa, mücadele niçin demokratça değildir?
Gerçekte bir kısım insan demokratmış gibi yapmaktadır. Mış gibi yapmak, maalesef vazgeçilmezlerden olup çıkmıştır. Kimileri insan haklarına saygılıymış gibi yapar; oysa despot ve zalimdirler. Kimileri özgürlük havariliğine soyunur. Fakat aslında özgürlüklerden yanaymış gibi yapmakta ve bizleri kandırmaktadırlar. Amerika bile, Orta Doğu’ya demokrasi ve özgürlük getirme iddiasında değil miydi? Alenen sömürmeye gelen müstemlekeci bile, özgürlük havarisi olarak görünebilmektedir. Ne gariptir! İşgalci Amerika özgürlük havarisidir de, ülkesinin özgürlüğü ve bağımsızlığı için kanıyla canıyla mücadele edenler ‘terörist’ olmakla suçlanır.
Adam, eşkiyanın önde gidenidir. Adalet der, başka bir şey demez. Adam hâzâ tornadan çıkmış bir despottur; demokrasi mücadelesinden dem vurur.
Maalesef çağımız, ikiyüzlülükler ve yanılsama çağıdır. Sirk ve şirk aynaları her şeyi olduğundan farklı gösterir. Bu durum bilinmez değil; bilinir. Ne ki, yine de çokları bu eski numarayı yer; yalan dolmalarını yutar.
Demokrasi, insan hakları, özgürlükler kimi zaman ihtirasların, kimi zaman menfaatlerin, kimi zaman kör olası önyargıların paravanı olarak kullanılır. Hiç kimse “demokrasiye karşı mücadele ediyorum” deme mertliğini göstermez. Kimse insan haklarının, esasen hayvan hakları kadar bile değer ifade etmediğini itiraf etmek istemez. Hiç kimse aslında özgürlük diye bir derdi olmadığını açık yüreklilikle ifade etme dürüstlüğünde bulunmaz. Herkes yüzüne uygun bir maske seçmiştir.
Odatv baskınının kimilerince basın özgürlüğü açısından, kimilerince Ergenekon darbe bağlantısı noktasından ele alınması yanıltmasın sizi; konunun hiçbir ilgisi ve bağlantısı yoktur demek istemiyorum, ne ki gerçekte söz konusu olan ne basın özgürlüğüdür ne de başka bir şey. Kılıçlar çekilmiş; bir mücadele yürüyor; bu esnada da kamuoyunu manipüle etmek için demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kavramlar ve değerler kullanılıyor. Bir bakıma, istihbarat örgütleri tam gaz faaliyetlerini sürdürüyor. Hani seyyar satıcıların, işporta malı her derde deva mamülleri olur ya, demokrasi, özgürlük v.b. kelimeler, kavramlar ve değerler de maalesef üç kağıtçı, yalancı, mürai düzenbazların elinde, seyyar satıcıların her derde deva mamüllerine dönüşmüştür.
Samimi kanaatimi soracak olursanız Soner Yalçın’ın demokrasi mücadelesi içinde olduğuna inanmıyorum. Çünkü demokrat bir adam portresi çizmiyor. Her halinden belli: Tepeden inmeci. Bu sol damar, devrimci, darbeci ve tepeden inmeci alışkanlığından vazgeçmiş değildir. Bana öyle gelir ki, Allah fırsat vermesin, Yalçın Küçük bugün fırsatını bulsa darbe yapar. Fakat demokratik haklar onlar için dahi çok görülmemelidir/görülemez. Doğrusunu söylemek gerekirse, polisin de Odatv baskınında ahlaklı davranmamış olabileceği; bu bağlamda pekala bilgisayara bazı eklemeler yapabileceği bana ihtimal dışı gibi gelmiyor.
Nazlı Ilıcak yazdı; Ahmet Şık'ın "poliste Fethullahçı yapılanmayı" konu alan kitabı henüz yayınlanmadığına göre, nasıl Oda TV'nin belgeleri arasına girmişti? Soner Yalçın’ın ifadeleri olarak bunların medyaya servis edilmesi de, emniyet kaynaklı bir manipülasyonun varlığının göstergesi olabilir mi?
Şimdi gerçekten bir kere daha anladım ki, gerçekten maskeli balodayız; ne melekler gerçekten melektir, ne şeytanlar şeytan…