Serbest Fırka’dan Menemen Olayı’na
Cumhuriyet tarihimizin ikinci siyasi partisi olan ve Atatürk’ün isteğiyle en yakın arkadaşı Fethi Bey tarafından kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nin İzmir mitinginde, meçhul bir elin ateşlediği tabancadan çıkan kurşunla ondört yaşlarında bir çocuğun öldüğünü dünkü yazımda ifade etmiştim.
Genel Başkanı Fethi Bey İzmir mitingi kargaşasından Ankara’ya döndüğünde şaşkındı. İktidarın kontrolünde çıkan tüm gazeteler ağız birliği içinde kendisini suçluyor, “Hükümeti istemekle” itham ediliyordu:
“Bir fırkanın (siyasi partinin) iktidara geçmek isteğini suç saymanın mantığını anlamak imkânsız, biz bu partiyi eğlence olsun diye kurmadık, tabii iktidara geçmek istiyoruz” şeklinde mantıklı demeçler vermeye çalışması ise görmezden geliniyordu.
İktidarın oluşturduğu toz duman içinde Fethi Bey’i kimse dinlemiyor, “İrticayı yüreklendirmek”le, “halkı inkılaplara karşı kışkırtmakla”, hatta “cumhuriyete ihanet etmek”le suçlanıyordu. (Hatırlayalım: Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşları aynı ithamlar altında asıldı. Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan benzer suçlamalarla sürgüne gönderildi ve partileri kapatıldı).
Sonuçta o ve arkadaşları, çok ağır ithamların altında bunaldılar. Atatürk’te ise henüz tepki yoktu. Ahmet Ağaoğlu bir kez daha Çankaya’ya çıktı. Atatürk’e şunları söyledi: “Beni Serbest Fırka’ya siz soktunuz... Mezarıma birkaç adım kalmışken, milleti anarşiye sevk eden sebep olarak görülüyorum... Millete ihanet ettiğim gibi kurtarıcıma da karşı çıktığım suçlaması altındayım. Buna katlanamam... Çekilir, öğretmenlikle meşgul olurum daha iyi.”
Atatürk şöyle karşılık verdi:
“Anlıyorum ki sen verdiğim sözden şüphe ediyorsun. Namus sözüm var. Müsterih olun.”
Ancak birkaç gün sonra bu hava değişti. Atatürk de Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın önderlerini suçlayanlara katıldı. Muhtemelen yanlış bilgilendirilmişti. Kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın başına geçip Serbest Cumhuriyet Fırkası ile siyasi mücadeleye girmekten söz ediyordu.
Fethi Bey ve arkadaşlarının o günlerdeki lâkapları ise “mürteci=irticacı=dinci” idi.
Halbuki kurucuların arasında Atatürk’ün ısrarla partiye soktuğu en samimi arkadaşı, Kütahya Milletvekili Nuri Conker’le kızkardeşi Makbule Hanım da vardı.
Fethi Bey artık tümüyle çaresiz ve tümüyle ümitsizdi. Nihayet Atatürk’e bir mektup yazdı:
“Biz sizinle mücadele etmek için parti kurmadık” diyerek partiyi kapatma kararı aldığını bildirdi. (18 Aralık 1930=79. yıldönümü).
Böylece cumhuriyet tarihimizin ikinci siyasi partisi de kapatılmış, bu çok partili sistem denemesi de hüsranla sonuçlanmıştı. (Üçüncü deneme, Demokrat Parti adıyla ancak 1946’da yapılacak, ama o da yine “irtica” ithamıyla 1960 darbesi sonunda kapatılacaktı).
Resmi tarihle resmi hizmete mahsus tarihçilerin “İrticai ayaklanma” dedikleri meşhur Menemen Olayı, bu tarihten sadece dört gün sonra patladı.
Ne tesadüftür ki, o tarihte iktidar partisinin dikkatleri dağıtacak böyle bir olaya çok ihtiyacı vardı.
Çünkü Serbest Cumhuriyet Fırkası’na halkın gösterdiği büyük ilgi, Fethi Bey’in İzmir’de “Bizi kurtar Fethi Bey” pankartlarıyla karşılanması, İsmet Paşa’yı fena halde ürkütmüştü...
Menemen Olayı iktidara can simidi oldu. Bu olay sayesinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın akıbetini unutturabilecek, yeniden kendi partisini öne çıkarabilecekti.
Menemen Olayı, (23 Aralık 1930=79. yıldönümü) resmi söyleme göre, “İstanbul/Erenköy’de Şevki Paşa Köşkü’nde oturan 84 yaşındaki Nakşibendî şeyhi Erbilli Şeyh Esat Efendi ile oğlu Mehmet Ali Efendi tarafından planlanıp, Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli Laz İbrahim Hoca tarafından teşvik ve tahrik edilen ve Derviş Mehmet’le adamları tarafından icra edilen menfur bir irtica hareketidir.” (Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Büyük Osm. Tarihi, 5. cilt).
İddiaya göre, Şeyh Esat ve tarikatının amacı, “Cumhuriyet Hükûmeti’ni yıkmak, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını sağlamak”tı.
Peki ama bu kadar büyük iddiaları hangi güçle gerçekleştireceklerdi?
Resmi söylemin “derviş” saydığı Mehmet ile birkaç arkadaşı bir sabah namazından sonra bayrak açıp şeriat ilân edecekleri iddiasıyla hükümet meydanına yürümüş, meraklılar kalabalığı eşliğinde nutuk atmaya başlamıştı.
Nutkunda, “kendisinin peygamber olarak geldiğini, şeriatı yerine getireceğini, Menemen’in 70.000 Müslüman tarafından kuşatıldığını, şeriat bayrağı altına girmelerini, girmeyenlerin kılıçtan geçileceğini, askerin silâh atamayacağını, kendilerine top ve merminin işlemeyeceğini...” (Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Osm. Tarihi, 5. cilt muhtelif sayfalar) söylüyordu.
Konunun fazla uzadığının farkındayım. Sonraki yazımızda bitirelim inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.