BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜN ÇARESİ VARDIR
Birlik ve bütünlük, bir devlet yapısı içinde yaşayanların mutluluğu için olmazsa olmaz şartıdır. Zira devlet demek, birlik demek, dirlik demek, bütünlük demek, tevhid demektir. Parçalanmanın, ayrılığın, gayrılığın, ötekileştirmenin devlet ile bağdaşan bir tarafı olmaz, olamaz.
Devlet, en büyük birlik demektir. Çünkü devlet bir toprak parçası üzerinde yaşayan çeşitli ırk ve renklere mensup insanların, bir araya getirilip organize edilmiş şeklidir.
Devlet, insanlar için gerçekleştirilen ve müeyyideye dayalı olan büyük organizasyondur. Devlet, insana hizmet etmek için vardır. Varlığının temel felsefesi fertlere hizmetkârlıktır, kutsallık değil... Bir toprak parçası üzerinde çok çeşitli insanlar yaşamış olabilir. Bu insanlar çeşitli ırklara, çeşitli dinlere, çeşitli renklere ve çeşitli felsefi düşüncelere mensup olabilir.
Eğer bir coğrafyada bu insanlar bir şekilde beraber bulunuyor ve bir devlet organizasyonu altında yaşamaya devam ediyorlarsa, devlet onlara şekil vermek, inançlarını değiştirmek, ırklarını değiştirmek, dillerini ve milliyetlerini değiştirmekle uğraşamaz. Çünkü devlet, bütün kimlikleri kucaklaması gereken saygın bir teşkilattır.
Devleti yönetenler, kendi ırklarını yahut milliyetlerini öne çıkararak başka ırklara karşı savaş açar yahut onları asimile etmeye ve âdeta yok etmeye kalkarsa, asıl devletin varlık hikmetini ortadan kaldırmaya çalışmış olur. Devletin derin adamları bu derin noktayı çok derin bir şekilde hesap etmelidirler.
Bir devlet kuruluşunun, kendi aleyhine gerçekleştireceği en tehlikeli davranış, belli bir ırkı üstün tutup diğerlerini yok saymaya çalışmak, onları dikkate almamak, ötekileştirmektir.
Devletin birliği, halkın bütünlük ve bekasının ortadan kalkması için bundan daha olumsuz bir hareket tarzı tasavvur edilemez. Bu husus tarihi gerçeklerle sabittir.
Irkçılık bütünlüğün en amansız düşmanıdır. Tarihte bunun için birçok örnek vardır. İspanya’da 1000 yıla yakın hüküm süren İslâm devletinin yıkılma sebebi, ırklara dayalı ihtilaftır, bir noktada birleşememektir. Devlet yönetiminde ben-sen olmaz, olmamalıdır.
Devlet yönetiminde “biz” ve “hepimiz” olmalı. Yönetimden herkes yararlanmalı, nimetler, refah ve mutluluklar eşit bir şekilde paylaşılmalıdır. İlk Müslümanlar, sahip oldukları topraklar üzerinde yaşayan çok dinli, çok renkli ve çok ırklı milletleri rahat bir şekilde yönetmişler ve bütün halkları memnun, mutlu ve huzurlu kılmışlardır.
Bu devlet yönetimlerinde asırlarca bir sorun çıkmadı. Asr-ı saadetten bu yana İslâmi yönetim ve devlet, 13 asır boyunca dimdik ayakta durmuş ve yıkılmamıştır. Bu yönetim biçimindeki ilkeyi çok iyi kavramak durumundayız. Neydi o gücün ve bütünlüğün sırrı?
Kanaatimizce, Müslümanların tarihteki devlet yapısında başarılarının sırrı, ırkçılık ve milliyetçilik esasına dayalı bir yönetim şekline değil, tam tersine, insanı esas alan, onu yükselten ve ötekileştirmeyen bir yönetim felsefesine dayanmış olmalarıdır.
Bu yönetimler, sanıldığı gibi, İslâm milliyetçiliği yapmamışlardır, din milliyetçiliğine de dayanmamışlardır. Hz. Ömer’den Osmanlılara kadar, Müslüman yöneticiler devletin en yüksek kademelerinde, gayr-i müslimleri istihdam ederek devlet görevinde “ehliyet evrensel ilkesini” kullanmışlar ve kelimenin tam anlamı ile başarılı olmuşlardır.
Osmanlılar, altı asra yakın bir zaman içinde sarsılmadan ayakta durmuşlar, devlet ve milletin birlik ve bütünlüğünü korumuşlarıdır. Osmanlılar bunu yaparken Türk milliyetçiliği yapmamışlardır. Başka bir ırk milliyetçiliği de yapmamışlardır. Eğer böyle bir milliyetçilik felsefesine sahip olsalardı, bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinde olduğu gibi, kendi halkı ile savaşır, ayrılık rüzgârları tâ o zamandan beri esmeye başlardı.
Osmanlılar yönetim politikalarında millete, milliyete, inanca ve ırka bakmış değil, belki inançları ve ırkları birleştirmeye bakmıştır. Bunda başarılı da olmuştur.
Osmanlı’da parçalanma ve yok olma tehlikesi, batının telkinleri ile milliyet ve ırk düşüncesinin bünyeye girmesi ile baş göstermiş ve büyük toprak kaybı da bundan sonra başlamıştır.
Devlette devamlılığın ve sosyal bütünlüğün sarsılmadan devam etmesi herkesin temennisidir ve olmalıdır. Eğer bu bütünlük olmazsa, yabancı unsurlar fırsatı kaçırmayacaklar ve ne Türk bırakacaklar ne de Kürt…
Allah yönetenlere ve yetkili olanlara akıl, millet fertlerine basiret ve idrak gücü versin, birlik ve bütünlüğümüzü bozmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.