Takip... Tehdit... Mermi!.. Yol doğru demek ki!..
Gündem yoğunluğunda gözlerden kaçmasın;
DTP’nin kapatılmasının ardından Meclis’te grup kuran BDP’nin çiçeği burnunda Grup Başkanı Nuri Yaman; Ankara’da Seferberlik Tetkik Kurulu’nun kozmik odasındaki aramalara karşı çıktı!..
•
“Özel Harekât”ın bazı faaliyetlerinden en çok şikâyetçi olan bir siyasi oluşumun, bu aramaları sonuna kadar desteklemesi gerekmez miydi?..
Yaman’ın “aramalar” hakkındaki laflarına bakar mısınız:
“Hükümetin kozmik büro aramasına yönelik yaklaşımının Kürtlere karşı operasyonları gölgeleme girişimi olduğuna dair kuşkularımız da bulunmaktadır!..”
Öyle bir kuşku beyanı ki; neresinden tutsan dökülüyor;
Hükümet, yargıya “KCK operasyonlarını gölgelemek için” direktif vermek suretiyle, askeriyenin kozmik bürosunu aratmış!..
Bu “teori”ye göre; Bülent Arınç’ın evinin önüne, biri albay diğeri binbaşı, iki “Özel Harekâtçı”yı “hükümet” musallat etmiş!..
O iki aracı “Kozmik Hakim”in peşine takan da “hükümet”!..
Son gelişme de hükümetin işidir; Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama yapan Hakim Kadir Kayan ve Savcı Mustafa Bilgili’ye, içinde 8 adet Kaleşnikof mermisini de “hükümet” göndermiştir!..
Niçin yapmıştır bütün bunları?..
“Öcalan’ın Sayını” Nuri Yaman’a göre;
KCK operasyonlarını gözden kaçırmak için!..
•
Bunun böyle olmadığını pekalâ biliyor da; niçin böyle yapıyor?..
“Kozmik oda” aramalarını, “KCK operasyonlarını gizlemek” gibi “basit bir amaca” indirgemeye niçin yelteniyor?
BDP’lileri bu işe kayıtsız-şartsız destek vermekten “alıkoyan” hangi çekincedir?..
Neyin, nelerin ortaya çıkmasından endişe ediyorlar?..
•
İlginç değil mi; aynı gün hem BDP yüklendi “kozmik oda” aramasına, hem CHP!..
Deniz Baykal da “kozmik oda” aramasından duyduğu rahatsızlığı “BDP’li Yaman gibi” meseleyi “sulandırmaya çalışarak” gösterdi.
Şu lafa bakın: “Hakim takip edildiğini düşünüyor bir telaş, Emniyet askerî araçları durduruyor. İnsanlar inceleniyor, bu olayın arkasından incelemenin ardından kozmik patatesler çıkıyor!..”
“Kozmik patates”miş!..
Kozmik domates!..
•
Lâf mı bu!..
Böylesine hayati bir “arama” faaliyetini yürütmekte olan Hakim, iki aracın kendisini ısrarla takip ettiğine kani olacak ve bu durumdan “güvenlik birimlerini” haberdar etmeyecek; öyle mi?..
•
Hakim ihbarından bile rahatsız olduğunu belli eden Baykal’ın, “Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye” matuf planları, “sanıklardan biriymişçesine” inkâr etmesini neye yorarsınız?..
İrtica ile Mücadele ve Eylem Planı “uydurma”ymış!..
“Hükümet” bu plandan yeterli verimi alamamış olmalıymış ki; bu kez de “Kafes planını” devreye sokmuş!..
•
Bu AK Parti, ne muhteşem bir partiymiş böyle!..
BDP ve CHP grup başkanlarının dünkü laflarını bir araya getirdiğinizde, karşınızda müthiş bir “teşkilat” buluyorsunuz!..
Askeriyedeki birtakım gelişmeleri tek başına yönlendiren; koca koca planları irtibatlar arasında boşluk bırakmamacısına birbiri ardına devreye sokan; bir yandan KCK operasyonunu yürütürken, diğer yandan da bunu kamufle etmek için “kozmik odalara” hakim yerleştiren muazzam bir parti bu!..
İddialar komik tabiî. Peki mesele ne?..
Türkiye’nin ve dünyanın bugününde PKK-Ergenekon gibi yapılara yer yok.
BDP ve CHP gibi “belli bir ırka ve ideolojiye” yaslanan, “Halka rağmen halk için” prensibiyle hareket eden partilerin de tutunması çok zor.
Yeni, eskiyi tasfiye ediyor.
Bu siyasette böyle, iş dünyasında böyle, yargıda ve askeriyede de böyle!..
BDP ile CHP “zihniyetleri bir” partiler olarak, bu değişime karşı çıkıyor!.. Mesele bu...
•
Türkiye, kim ne derse desin değişiyor.
Bir yandan BDP’nin, diğer yandan da CHP’nin böylesine “telaşlanmış” olmaları bence iyiye işaret.
Takipler, mermili tehditler filan; hepsi gidilen yolun doğru olduğunu düşündürüyor.
Birilerinin; özellikle de internet ortamından yayın yapan “kıyafetsiz muhteris”lerin “Darbe kaçınılmaz artık” türünden başlıklar atıyor olmalarını da “olumlu” göstergelere ekliyorum.
Böyle bir sürecin “tantanasız, gürültüsüz” yürütülmesi elbette mümkün değildi. “Darbe geleneğine” son vermekten bahsediyoruz.
Yıllardır; “Bedel ödemeyi göze almaktan başka çare olmadığını” söylemiyor muyduk?.. “İspanya ve Yunanistan, darbecilerini yargılayıp cezalandırdıktan sonra düze çıkabildi” demiyor muyduk?..
Türkiye şimdi o noktada.
AK Parti “27 Nisan muhtırasına” gerekli tepkiyi vermek suretiyle, çok önemli bir eşiği geçmeyi başarmıştı. Başbakan Erdoğan, dünkü grup konuşmasında yer verdiği; “Bizim antidemokratik her girişim karşısındaki tavrımız bellidir. Bu noktadaki samimiyetimizi de 7 yıl boyunca çeşitli vesilelerle ortaya koyduk. Demokrasi üzerinde, hâkimiyeti milliye üzerinde vesayeti asla kabul etmedik, bugün de kabul etmiyoruz. 7 yıl boyunca demokrasiye gölge düşürmeye çalışanlara, milli egemenliği hiçe sayanlara karşı samimi, kararlı, dik bir duruş sergiledik” cümleleriyle, öncelikle “27 Nisan Muhtırası’na pabuç bırakmadıklarını” hatırlatmış oldu.
“Emekliye zam” dâhil Erdoğan’ın konuşmasının en çok alkış alan bölümü de buydu.
Yargı da, (ilk bakışta dikkati fazla çekmiyor ama) değişim geçirmekte.
O 28 Şubat sürecinin brifingli yargısı ile bugünkü tablo arasında belirgin farklar var.
Sokaktaki vatandaşa gelince... O çok daha heyecanlı; en az yüzde 80’i, “darbe tehdidinden kurtulmamız halinde” düze çıkacağımıza inanıyor.
Bu tehditten “tam olarak kurtulduğumuz” söylenemezse de; bu ihtimalin her geçen gün azaldığını görüyoruz.
Bir yerlerdeki telaş, buna işaret...
Dikkatinizi çekti mi; yargılanan emeklilerden ikisinin, “Savcının sorularına nasıl cevap vereceklerini”, “neleri inkâr edeceklerini” müzakere ettikleri telefon konuşmaları, teknik takibe takılmış!..
Bu ne tedbirsizlik, bu ne telaş?.. Böyle şeyler telefonda mı konuşulur?..
•
Tâkipler, “Kaleş’li” tehditler, itirazlar, savruk tavırlar...
Ergenekon’un siyasetteki kanatlarından abuk sabuk değerlendirmeler...
Bütün bunlar, takip edilen yolun doğru olduğuna işaret.
“Sapma” olmasın da!..