Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Sosyal kimlik bunalımı

Sosyal kimlik bunalımı

Müslüman ferd ve İslâm âlemi olarak, öncelikler sırasına alıp halletmemiz gereken temel problemlerimizden birisi, “inanç/imân kimliği bunalımı”dır. İnanç, ibâdet, ahlâk, terbiye, ilim, fikir ve eğitimde baş gösteren hastalıklar, yediden yetmişe bütün toplumu sarmış bulunmaktadır. Bu bunalımı aşmak için; öz kimliğimize dönüş yapmamız gerekirken; yabancıların kimliğine bürünmeye çalışmak, aşağılık kompleksinin sonucudur. Oysa:

Mânevî temelleri sarsılan batı toplumu içinde doğan hastalık, bir vebâ, bir tâun felâketi (dinsizlik, sekülerleşme, Deccalizm) gittikçe yeryüzüne dağıldı. Bu müthiş bulaşıcı hastalığa karşı batının çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş “izm”lerinin bâtıl formülleriyle değil; İslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslarıyla karşı konulabilir. Çünkü, îmân kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, bütün çalışmaların îman (kimliği) üzerine yoğunlaşması gerekmektedir.1 Cemiyetin iç hayatı, mânevî varlığı, vicdan ve îmân üzerine terennüm edilmeli ve yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği Tevhid ve îmân esâsı üzerine işlenmeli. Çünkü, İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet de yoktur.

İslâm âlemi, ferd ve devlet olarak “kimlik” problemi içindedir2 ve bocalamanın, başkalarının oyunlarına kapılmanın asıl sebeplerinden birisi budur. Kimlik bunalımını yaşayan aydınlar, bunun acı itiraflarını yapmaktadırlar: “Benim yetiştiğim toplum, gerçekleri saklayarak eğitti bizleri. Böyle olunca da kendi toplumsal değerlerimi içime sindiremiyorum. Eski Türkçe’nin hayatımızdan çıkması, bizi bu kültür birikiminden yoksun bıraktı. Ben Marksistim... Daha ziyade maddeye inanırım; ama o maddenin nasıl çıktığı konusunda bir fikrim yok. Evren nasıl yaratıldı? ‘Allah yarattı’ deniyor. Fizikçiler ‘büyük bir patlama oldu’ diyor. Ama ikisi için de sorular devam ediyor. Büyük patlama niçin oldu? Cevabı yok...”3

“Osmanlı’da giyim, ilm-i kıyafet adı altında ilmî bir disiplin olarak ele alınmış. Ben de bunu Fransızca bir kitaptan okumuştum... Bunlardan haberimiz bile yok. Düşünün ben bunu Fransızca’dan öğreniyorum. İpin ucunu kaçırmışız. Ben cumhuriyet çocuğuyum. Ülkemi seviyorum, ama geçmişimle de bağlarımın kopmuş olmasını anlayamıyorum.”4

“Bir Türk aydını veya aydın olma gayretinde olan benim için bir İbn-i Haldun’u, Şeyh Galib’i, İbn-i Batuta’yı, bir Fuzûli’yi, Gazâli’yi okumamış olmak bir kayıptır diye düşünüyorum. Bize resmen Balzac’ı, Gothe’yi ezberlettiler. Hatta bunları bilemezsek sınıfta kalırdık. Gidip Fransız’a ‘Mösye Piyer sen kimsin?’ dediğinizde Mösye Piyer, ‘Ben Fransız’ım ve Katoliğim, Ben Fransızım ve Protestanım, ben Fransız’ım ve Yahudiyim’ diyor. Ben niye ‘Türküm ve Müslümanım’ demiyeyim?”5

İslâm ülkelerindeki “kimlik” problemi, yukarıda naklettiğimiz itiraflardan da anlaşılacağı gibi, “imân zaafı / öz kültürden kopmaktan” kaynaklanmaktadır. Şu halde; kimlik bunalımının aşılacağı ve kimliğin bulunacağı yer; kaybedilen yerdir. Nasreddin Hoca gibi karanlık bodrum veya merdiven boşluğunda kaybedilen yüzük; aydınlık da olsa avluda aranmamalı.


Dipnotlar:


1-Tarihçe-i Hayatı, s. 443; 2-Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Zaman, 25 Mayıs 1997; 3-Doç. Türköne, s. 170-171; 4-Age, s. 215; 5-Age, s. 233, 235


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi