Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

Hukuku kendine uydurmak

Hukuku kendine uydurmak


Hukuk başka, hukukçu başkadır. Bunun gibi, devlet başka, devlet adamları başkadır. Din başka, din adamları da başkadır. Bu kavramları birbirine karıştıranlar işleri de karıştırırlar.
Ülkemizde bunca yıllardan beri çekilen sıkıntıların, karşı karşıya kalınan hukuksuzlukların, yanlış dini anlayışların temelinde bu kavramların karıştırılması yatar. Kavramları birbirine karıştırmanın sebebi, hukuku da devleti de dini de gerçek anlamda öğrenememektir; bu alanlardaki bilgi eksikliğidir. Yani cehalettir. Her türlü felaket ve sıkıntı cehaletten, olayları gerçek yüzü ile bilmemekten kaynaklanır.
Bir kimse, devletin felsefesini, devletin işlerini bilmez de devlet yönetiminde çok etkin bir göreve getirilirse, onun bilgisizliğinin cezasını bütün millet çeker. Böyle insanlar, devlet ile devlet adamını birbirine karıştırırlar. Böyle insanlar kendilerini devletin yerine kor ve her şeyi buna göre değerlendirirler. Kendi şahsını tenkit etmeyi devleti tenkit etmek, şahsını kötülemeyi devleti kötülemek şeklinde algılar ve düşünceye, eleştiriye tahammül gösteremezler. Devlet = kendileri olurlar.
Din âlimleri ile dini bu çerçevede düşünmek gerekir. Din=din âlimleri değildir. Din başka, din âlimlerinin yorumları, görüş ve düşünceleri başkadır. Bunları birbirine karıştıranlar din olgusunu karıştırmış olurlar. Din âlimlerinin hatalarını söylemek dini kötülemek şeklinde algılanamaz. Din âlimlerinin görüş ve yorumları, dinin ilkelerine uygun olursa kabul edilir, değilse reddedilir.
Şahsını devletle özdeşleştirenler gerçekte siyasi cahillerdir. Bu gibi cahillerden devletin kurtarılması gerekir. Aksi takdirde bu modern kralları, asırlarca sırtımızda taşırız. Hiçbir devlet adamı böyle bir iddiada bulunma hakkına sahip değildir. Devlet kadroları içinde etkin mevkilerde cahillerin yer alması gerçekten tehlikelidir. Cehalet ile güç bir araya gelince toplum için felaket demektir.
Siyasette hak, ancak millet tarafından verilir. Millet hiçbir ferdine kutsallık vermemiştir. Hiçbir kimseye yanılmazlık payesi vermemiştir; kimseyi masum kılmamıştır. Masumiyet inancı sadece Hıristiyan ruhbanlarında ve Şii imamlarında söz konusudur. Siyasetimizde böyle bir şeyi düşünmek skolâstik zihniyetin çağdaş ifadesi olur.
Bunun gibi, kendini hukukun yerine koyarak her söylediğinin hukuk kuralı olduğunu sananlar da büyük bir yanılgı içindedirler. Hayır, yanılgı içinde değil, belki büyük bir cehalet karanlığı içindedirler.
Hukuk başka, hukuku işletmekle görevlendirilen şahıslar başkadır. Hukuk, kurallara, ilkelere ve hükümlere değer verir. İnsanların hepsi hukuk karşısında eşittir, eşit olmalıdır. Kimse, ‘ben başkayım’ diyemez. Kimse kendini hukukun yerine koyamaz. Böyle yaparsa cahil ve nâehil bir görevli olduğunu ortaya koymuş olur.
Kendini hukukun yerine koyan ve her söylediği kanun gibi, kural gibi algılanıp uygulanan krallar artık tarihe karışmıştır. Çağımız bunlardan temizlenmiştir. Ülkemizde bu anlayışta olup hukuk makamlarını işgal edenler varsa, bu makamları bırakıp gerçek hukuk ehline teslim etmelidirler. Hukukla krallık bir yerde toplanmaz. Bu bir ortaçağ zihniyetidir, bu zihniyetten Allah’a sığınırız.
Bir hukukçular kurumu düşünün, bu kurumun verdiği kararlar kanunları ve kanunların dayandığı anayasa maddelerini iptal edebiliyor, meclisin üstüne çıkabiliyor ve aynı zamanda cumhuriyetten, meclisten, Atatürk’ten ve Atatürkçülükten bahsedebiliyor. Bu husus şu özdeyişle de ifade edilebilir: “Eğer hukuka uyamazsan hukuku kendine uydur.”
Ülkemizde yapılan ve çok saygın milletimizin gözleri önünde gerçekleştirilen olay işte budur. Cumhuriyetçi olamazsan cumhuriyeti kendine uydur. Demokrat olamazsan demokrasiyi kendine uydur. Dindar olamazsan dini kendine uydur. Hiçbir zalim yoktur ki, kendini adil sanmasın. Zalimler adalete uyamayınca adaleti kendine uydururlar.
Tarihteki bozulmuş dinlerde de durum aynısı olmuştur. Dinin gereklerine uymayınca, insanlar dini kendilerine uydurmaya kalkışmışlardır. Yahudiler bunun bir örneğidir. Bu vahim durum, insanın nefsinde yerleşen bir mânadır. Nefsinin arzularına düşkün olanlar, dünyayı kendilerine uydurmaya çalışırlar.
Din kutsal bir olgudur. Özellikle İslam dininin, aslında olduğu gibi korunması ve onun tâlimatlarına uyulması gerekir. Tâlimatlarını kendine uydurmak ise büyük bir felakettir.
Hukuk, haktan gelir. Hak Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Hak gerçek demektir, doğru olan demektir. Hakkı hak sahibine vermek insan olmanın gereğidir. Hak ve hukuk tanımazlık hayvanların özelliğidir. Hayvanlar saldırarak ve güce dayanarak hayatlarını sürdürürler. Güçlü olan ötekini yok eder. Hayvanlar âleminde güçsüz olanların yaşama hakkı yoktur. Uluslar arası alanda da durum böyledir.
Hayvanlarda duygusal davranmak normaldir. Çünkü onlar akılla donatılmamışlardır. Onlarda hâkim olan unsur duygudur. Hayat boyunca duygularının gereğini yerine getirirler, bunun için güçlerini kullanırlar. Onlar hayatlarını ancak böyle sürdürürler.
İnsanlarda hâkim olan unsur ise duygu değil, belki akıldır. Akıl, duygunun önüne geçerek başkasına ait olan bir hakkı gasp etmeye, malını elinden almaya ve haksızlık yapmaya engel olur. İnsanlarda hakkın korunması ve hukukun üstünlüğü ilkesi esastır. Bunun için dinlerin de yardımı ile hukuk kuralları konmuştur. Bu kurallar daha sonraki asırlarda kanunlar ve anayasalarla güçlendirilmiştir.
Ancak, insanlar eğer kendilerini hukuka göre yetiştirememişler de nefislerinin esiri olmuşlar, duygularının mahkûmu haline gelmişlerse, o zaman hukuka uymak çok zor olur. Çünkü duygularının ve nefislerinin istediği yerine getirilmemiş olur.
Nefsanî arzu ve duygu hukuka baskın çıkarsa, birkaç kişinin keyfine göre anayasalar ve kanunlar çıkarmak mümkün olmayacağına göre, anayasa ve kanunları kendilerine uydurarak bu sorunu halletmeye çalışırlar. Bunun da iki yolu vardır. Hukuk kurumlarında hâkimiyet kurmak, gerektiğinde kendilerine göre hukukun hükümlerini keyfi yorumlayarak hedefe ulaşmaktır.
İşte Türkiye’de son yıllarda bazı hukuk kurumlarının başındaki bazı insanların ve onlara destek verenlerin yaptıkları iş bundan ibarettir. Hukuk karşısında milletin önemi yoktur. Hükümetlerin önemi yoktur. “Devlet adamları=Devlet ilkesi” prensibini benimsediklerinden, önemli olan bunların anlayışları, yorumları ve istekleridir. Her şey bu zatların kafasına göre düzenlenir, düzenlenemezse yorumlanır ve milletin anası ağlasa da kendileri rahat ve mutlu bir hayat sürerler.
İşte Türkiye’de son asrın en önemli sıkıntısı budur. Bu sıkıntıyı aşmak ve halkı rahatlatmak için gösterilen yoğun çabalara direniyor, millete geçit vermiyorlar.
“Hukuk adamları=hukuk ilkesi” prensibini benimseyen kimseler de bu devlet adamlarının yolunu izleyerek kendilerini ve yandaşlarını memnun etmeye çalışıyorlar. Oysa hukukta yandaşlık asla olamaz bir olgudur.
Hukukta din ve milliyet dikkate alınmaz. Hak sahibi tek bir kimse de olsa kâfir, ateist, Yahudi, Budist ya da Hıristiyan da olsa, ona hakkının verilmesi gerekir. Hukukta hak sahibi olan kişi güçlüdür. Güçlü olan hakkın sahibi değildir.
Bir kişi bir tarafta, bir millet diğer bir tarafta olsa, fakat o bir kişi hakkın sahibi ise bu hak kendisine verilmedikçe hukuktan söz etmek mümkün değildir. Hak kime aitse onundur, o gerçektir. Yorumla başkasına ait kılınamaz.
Türkiye’de milletin hakları vardır. Cumhuriyet bu hakların bekçisidir. Hukukçuların görevi, milletten aldıkları maaşlarla milletin hakları aleyhine hükümler vermek, yanlış, yandaş ve duygusal yorumlar yaparak devlet ile milleti birbirinden ayırmak değil, belki bunun tam tersini yapmaktır.
Hukukçular hukuk kurallarına uydukları ölçüde saygındırlar. Hukukçular bu milletin efendisi değil, belki kölesi ve hizmetçisidirler. Eğer bu millet olmasa ne hukukçu kalır ne de hak ve hukuk.
O halde, hukuk kurumlarının başındaki bazı zatların, hukuku kendilerine uydurmaya değil, kendilerini hukuka uydurmaya ve milletin haklarını millete verme ödevlerini yerine getirmeyi bekliyoruz.
HAK’sız hukuk adamlığı dönemi bitmelidir. Hukuk ve hukuk adamlığı tartışmalı olmaktan çıkarılmalıdır. Bu millet, hükümet ve devlet yetkililerinden bunu beklemektedir.
Ey Allah’ım! Sen bize acı, senin ismin olan HAK’kı ülkemizde artık hâkim kıl da bundan sonra zamanlarımızı mutlu bir hayat geçirmek için harcayalım, bunun için çabalayalım.




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi