Şeytan mesajını / vesvesesini nasıl ulaştırır?
Şeytanın lümme denen vesvesesi nasıl oluşur; mesajını kalbimizin aynasına nasıl atar? Rûhumuz; gayb (metafizik) âlemle ve şuûrlu-şuûrsuz her türlü enerji boyutlarıyla irtibatlı olduğundan hem insî, hem cinnî, hem melekî, hem de şeytânî mesajlara açıktır. Hattâ, madde ve unsurların da yaydığı enerjileri ‘radarlarımız’ alır...
Şeytan olumsuz duygulardan giriş yaparak vesvese verir. Hıyanet ve nifakla işe başlar. Vesvese, şüphe, tereddüt, kuruntu, şetm, küfür gibi aslı astarı olmayan şeyler zihnimize, kalbimize yollar, “eyvah!” dedirtir. Kalb kabul etmezse, şetme, yâni “sövme, azarlama, küfre” döner. Böylece, zihnimizde pis hâtıralar, çirkin manzaralar oluşur. Hayâlin dokuduğu bu “pis, kerih, çirkin” hâtıralar, resimler tekrarlana tekrarlana yerleşir ve irâdemiz dahilinde olumsuzlaştırılarak vesveseden sonra evhama/obsesyona inkılâp ettirilir, dönüştürülür. Zaafiyet ve cehâletle pekiştirilir.
Kalbin etrafında ilham ile vesvese âdeta bir savaş verir. Galibiyeti; irâde ve sâir duygularımızın da durumu tayin eder. Şâyet duygularımızı olumlu ve İlâhî hakikatlerle beslersek ilhamlar; aksi halde evhamlar üşüşür. Vesvese korkuya; korku damarı da riyaya (gösterişe), riya da nifaka (ikiyüzlülüğe) kapı açar.1
Obsesyon/vehim denen rûhî tasallut da şeytanın mârifetidir. Maddeyi önplâna çıkarma, hırs, tahakküm, nefsî arzuları tatmin, kin, nefret, gücenme, intikam, bencilce sevgi, egoizm, hodbinlik, hodendişlik (yalnız kendisi için kaygılanma), hodpesentlik (kendini beğenme, mağrurlanma) şeklinde de gelişebilir.
Şeytanın insanlara herhangi bir yaptırım gücü yoktur. Onun görevi sadece insanları kötülüğe ve Hakk’ı inkâra teşvik etmektir, yalnızca çağırmaktır.2 Ona uyup uymamak da insanın tamamen kendi iradesine bırakılmıştır. Şeytana uyanlar, zayıf iradeli kişiliklerdir. Şeytandan herkese zaman zaman telkinler gelebilir. Önemli olan şeytanın vesvese ve telkinlerine kulak asmamaktır. Allah dostlarına, iyi kullara da hiçbir şekilde tesir edemez.
Vesvesenin ileri seviyesi olan evhamı; veriliş gayesi istikametinde kullanmaz, aşırılıklardan korumaz, “vasat” mertebeye çekmez, imânî rotaya sokmaz; yerinde ve ölçüsünde tutamazsak dizgini eline alır; bizi sefahet ve sefâlet bataklıklarına sürükler; ebedî hayatımızı da mahveder. Kötü, menfî hayal, düşünceler ister istemez zihnimize üşüşür. Bunu engellemek elimizde değil. Ama, onları yönlendirme, etkisizleştirme imkânına sahibiz.
Şeytânî mesajlar; evham/vesvese, şüphe, şek sûretinde gelir. Bunlar da, bilgisizliğimizden, muhakeme ve kıyas yetersizliğimizden, imânî zaafımızdan ve nefsî terbiyenin yoksunluğundan yol bularak musallat olurlar.
“Aslında, imân edip Rabblerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun bir nüfûzu yoktur” âyeti, şeytanın bir yaptırım gücünün olmadığının garantisidir. O sadece çağrı yapar. Dileyen Nübüvvetin nurlu yolunu; isteyen şeytanın, felsefenin küfrün karanlık yolunu tercih eder.
Dipnotlar:
1- İşâratü’l-İ’câz, s. 82., 2– Kur’ân, İbrahim, 22.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.