Yaptıkları, yapmak istediklerinin teminatıdır!
Gazete manşetlerine taşınan iddialara bakılırsa, Türkiye’de ortalama her on yıla bir fiilî darbe, her yıla da bir ‘darbe planı’ düştüğü anlaşılır. “Darbe planları yapılacağı yerde ‘kalkınma planları’ yapılmış olsa ve bu planlar uygulansa her halde dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alırdık” demek her halde mübalâğa olmaz.
2003 yılında hazırlandığı ifade edilen “Balyoz darbe planı”nda (Bkz. Taraf, 20 Ocak 2010) o kadar vahim düşünceler var ki, “Bir ‘insan’ nasıl bunları yapmayı düşünebilir, planlayabilir?” sorusu akla geliyor. Fakat ihtilâlcilerin geçmişte yaptıkları haksızlık, zulüm ve işkenceler akla gelince bu ‘çılgın düşünce’leri hayata geçirmekte tereddüt etmeyecekleri anlaşılıyor. “Şok edici” hadiseler sonrasında “Bu insanlar çıldırmış olmalı” denilmesi gibi, “Balyoz darbe planı”ndan haberdar olanların da benzer tepkiyi vermesi beklenir.
İşin doğrusu, darbe planıyla yapılmak istenen ‘iş listesi’ni gazetelerde okuyunca, “Yok, bu kadar da ‘saçma’ plan yapan ‘insan’ olamaz” diyemedik. Bunun sebebi de, geçmişte sadece ‘planlar’ın değil, ‘darbe icraatları’nın yapılmış olmasıdır. Dolayısı ile “İhtilâlcilerin bundan önce yaptıkları, bundan sonra yapmak isteyeceklerinin teminatıdır!” diyebiliriz.
İnsanoğlu ‘unutma hastalığı’ ile karşı karşıya olduğu için, ayrıntılara girmeden bazı hatırlatmalar yapmak gerekir. 1950’ye kadar devam eden ‘Tek parti devri’ baştan aşağı ‘darbe’lerle doludur. Zaten bugün yapılan bazı ‘plan’lar o günlerdeki anlayışa dayanıyor. Meselâ, son darbe planında “Ezanın Türkçe’ye çevrilmesi”nin düşünüldüğü ortaya çıktı. Hatırlamak lâzım ki, bugün yapılması düşünülen şey, “Tek parti devri”nde icra safhasına konulmuş, 18 yıl boyunca “Allah-ü Ekber” sadaları yasaklanmış, onun yerine “Tanru Uludur” diye güya ezan okunmuştur. Bu misâl bile bugünkü ihtilâlci anlayışın nerelere dayandığını görmek için yeterli olsa gerek.
Kimse “O uygulamalar eskide kaldı” demesin. Yakın tarihte de ezanın Türkçe okunmasını talep eden siyasetçilere rastlamıştık. Aynı şekilde 28 Şubat sürecinde ortaya konulan pek çok icraat da, “Balyoz darbe planı”nda yapılmak istenenlere benziyor. İsim ve resimler değişiyor, fakat “ihtilâlci zihniyet”te değişen bir şey yok.
İhtilâlci anlayışa sahip olanlara kızmak yetmiyor. Hele hele, Türkiye’yi idare edenlerin kızmaya değil, karşı icraatlar ortaya koymasına ihtiyaç var. Milyonlarca kişi “İhtilâller çok kötüdür” dese ve buna karşı bir tedbir almasa netice değişir mi? Bu bakımdan hükümetin; ihtilâlcilerin dayandığı ‘sakat anlayış’ı bertaraf edecek şekilde kanunları değiştirmesi, yenilemesi ve günün şartlarına uygun hale getirmesi gerekir. Bunun yolu da bellidir: En başta 12 Eylül ihtilâl anayasası bir an önce değiştirilmeli; yeni, sivil ve ‘eskisini aratmayan’ bir anayasa hazırlanmalıdır.
Hepimiz görüyoruz ki, ihtilâl hazırlığı içinde olanlar kendilerine göre ‘kılıf’ları hazırlamışlar. Sıkılmasalar açıkça, “Mevcut kanunlar bize bu ‘yetki’yi veriyor” diyecekler. Kısmen de bunu söylüyorlar. Kamuoyunda “Kırmızı Kitap” olarak bilinen “gizli anayasa” bunun bir örneği. Aynı şekilde “İç Hizmet Kanunu” ve benzeri bazı kanunlar ihtilâlcilere “hukukî alt yapı” sağlamış oluyor.
Türkiye’nin ihtilalcilerden kurtulması, demokrasi istikametinde hızlı adımlar atmasına bağlıdır vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.