Karargâhta neler oluyor?

Karargâhta neler oluyor?

Macun tüpten çıktı; büyü bozuldu, ışıklar yandı.
Ordu artık en güvendiğimiz kurum değil; karizmaya kötü çizik alıyor. "Kurumu savunalım" diye çürük elmaların üstüne kamuflaj brandası çektiler. Ne var ki çürük elmalar, brandanın altında rahat durmuyor, kanal kanal dolaşıp, "Bakın, ne kadar sakinim; özgüvenim tam; bunlar iftira" diye gevrek tebessümler dağıtıyor.

Genelkurmay karargâhı, kimbilir nasıl bir telâşla üstüste pot kırıp duruyor. En sonuncusunu ele alalım: Bağımsız yargının, tamamen kanuni usullerle yaptığı inceleme bahane edilerek, "Devlet sırrı niteliğindeki planlarla ilgili olarak güvenlik prensibi ihlâl olmuştur; biz bunları iptâl ve imha ettik, yenisini yapacağız" denilebilir mi? TSK, yeminli hâkime güvenmediğini söylüyor; peki, biz size nasıl güvenelim o halde? O önemli olduğu ileri sürülen plânları gören, bilen askerî personelin, bir hâkimden daha güvenilir olduğunu nasıl izah edeceksiniz bize?

İki gün öncesine gidelim; yine bir karargâh açıklamasında deniliyor ki özetle: "Taraf gazetesinde yer alan belgeler plan semineri çerçevesinde eğitime yöneliktir; iddiaları akıl ve vicdanı olan hiç kimse kabul etmez; lütfen bilgi kirliliği yaratmayın!"

Tam inanacak gibi olurken ses kayıtları patlıyor: "Plan semineri"ne katılan bir komutan, "Bütün birliklerimi getiririm İstanbul'un üzerine çökerim ve belediye başkanıymış, işte ondan sonra savcıymış, hâkimmiş, kaymakammış, bu konuda olaya olumsuz bakan insanları..." Aa, bu sesi tanıyoruz biz, az önce "iftira" diye bize ayar çeken ses bu... Neler neler... Nasıl bir plan semineridir ki bu, halkın ordusu, kendi halkına karşı nasıl eylem yapacağının hesabını yapar uzun uzadıya?

Ve karargâh, çuvala sığmayan mızrağı savunma telâşında. Karargâhı, komutanını adeta harcamak istermişçesine yanlış yönlendiriyor ve bilgilendiriyor; kâğıt parçaları, ıslak imzalar, borular artık mizah konusu haline gelmiş durumda. İlker Paşa ne zaman kurumunu savunmak için kamera karşısına geçse, ertesi gün tekzibe uğruyor; nereye "sağlamdır" diye teminat verse, ertesi gün orası göçüyor. Kurumun itibarını ciddiye alan bir karargâhın, genel komutanına bunca iletişim kazâsını nasıl açıklayabildiğini merak ediyorum doğrusu...

Artık emin olmaya başladım: TSK'ya karşı dışardan asimetrik psikolojik harekât yürütenlerin varlığını tahmin ediyorum fakat içerden -yani dost kuvvetlerden- orduyu yıpratmak isteyenler daha etkili oluyor, kuruma daha çok zarar veriyorlar. Çok hakkında yazdım bu konuda, derdimi anlatamadım; artık anlaşılmış mıdır bilmem.

TSK, niçin içindeki çürük elmaları tasfiye edemiyor. İki ihtimâl var: Ya tensikata uğratılamayacak derecede kalabalık bu çürük elma takımı, ya da ordu, "Biz hata yapmayız, hata sivillere mahsustur" diye çalışan bir zihni paradigmayı bir türlü aşamıyor.

Tensikat, tasfiye kaçınılmaz, Orduyu yeniden toplumun güvendiği bir kurum haline getirecek, yeniden yapılandıracak düzenlemeler artık ertelenemez. Hükümetin risk üstlenmesi lâzım; zira sızlanma değil icrâ mevkiidir, fakat bu esnada basın ve muhalefetin hükümete destek olması da gerek. Muhalefetin direnci, restorasyonu geciktirir fakat Türk demokrasisini bir süre fiilen muhalefetsiz bırakacağı için zararlı olur. Kaderini darbecilerin kaderine iliştiren muhalefeti, bu toplum tasfiye eder...

Kendi halkına karşı eylem planı tasarlayan bu ordudan, ne kendine, ne ülkeye, ne topluma ne de tank gölgesinde yatan siyasi muhalefete hayır yok; herkes görsün, anlasın...

Macun tüpten çıktı; büyü bozuldu, ışıklar yandı, film bitti...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi