Kolay Değil
Karşımızda kendi ideolojisini ve ona dayalı bir düzeni “din” edinmiş bir zümre var.
Dinlerine ne kadar bağlı olduklarında da aslında şüphemiz var. Bir müslümanın dinine bağlılığı kadar olmadığı kesin.
Zaman zaman çifte standartlara rahatlıkla kaydıklarından anlıyoruz bunu. Zaman zaman en amansız düşmanlarıyla (!) bile bir araya gelebiliyor ve adını “irtica” koydukları ortak düşmanları “İslam” ile savaşı telkin edebiliyorlar birbirlerine.
Mesela PKK nın sistemin elitlerine “irticaya karşı beraber savaşalım” dediğini duymuştuk da, onların cevabını açıkça duymamıştık. Ama şimdi “Ergenekon” sayesinde öğreniyoruz ki bunun görüşmeleri bile gerçekleşmiş o elitlerce belli bir süreç içerisinde…
Bu zorba elitlerin gücü, halkın ellerine belli bir aksat için emanet verdiği makam, para ve silahtan kaynaklanıyor. Eğer bunlar “iktidar” demekse, halk bunu onlara bunun için teslim etmedi. Yani bu iktidar, gasp edilmiş bir iktidardır. Çünkü halkın iradesini temsil eden iktidar, Meclistir. Ama onlar, meclise kafa tutmakla övünüyorlar maalesef.
Kendi yetkisini kullanamayan aciz Meclis ne kadar kınanmayı hak ediyorsa, yetkisiz güç kullanan zorbalar da en azından o kadar kınanmayı hak ediyorlardır.
Böyle bir ortamda bir müslümanın dinini yaşama ve yaşatma mücadelesi elbette kolay olmayacaktır. Çünkü bu azgın zorbalar hak hukuk tanımayınca, geriye yapabilecekleri sadece eziyet ve işkence kalıyor.
Tarihin her devrinde de böyle olmamış mıdır?
Haklı bir davası olmayanlar, davalarına haklı olarak bir imanı bulunmayanlar için, sadece maddi menfaatler ve şehvetler saikiyle hareket eden zorbalar için fikir mücadelesi yoktur.
Onlar fikrî mücadele etmiyor, tartışmıyor, düşünüp akletme gereğini duymuyorlar. Çünkü imanın zaferi karşısında aldıkları yenilginin farkındadırlar.
Bu yüzden zorbaların ellerinde sahip oldukları tek silah kalıyor geriye: kaba kuvvet, eziyet ve işkence. Ve öldürme. Faili meçhul cinayetler yani…
Bizimse en büyük gücümüz imanımızdır.
Biz, bizi yaratan Allah Teâlâ’ya kesinlikle iman ediyor ve O’nun bizden sadece İslam ölçüleri içinde kulluk istediğini biliyoruz.
Allah Teâlâ’dan yana güven içinde olduğumuz kadar, yolumuzdan da eminiz. Bu imanla yaşadığımız zaman, dünya mutluluğu kadar ahiret mutluluğunu da kazanacağımızı biliyoruz. Sonumuz hayırlıdır bizim, istikbalimiz parlaktır. Bu açıdan inancımızda bir sarsılma olamaz.
Zaman zaman nefs-i emareden kaynaklanan dünyevi bazı düşük arzular ve şehvetler kalbimizi yoklamıyor değil. Bazen şeytanlar, cinler ve ifritler de yokluyor ve bizi yolumuzdan alıkoymak istiyorlar. Ama ikna edemiyorlar. Bazen çalımlarıyla yere düşürseler de yoldan bütün bütün ayrılmaya ikna edemiyorlar.
Çünkü Allah Teâlâ ile irtibatlı olan ve Kur’an-ı Kerîm okuyarak, helal lokma yiyerek, nafile namaz, oruç, sadaka, zikir, fikir gibi ibadetlerle bu bağı kuvvetlendirmek için çabalayan mü’minler, Kur’an-ı Kerîm’de ve Resulullah (sav) Efendimizin sîret ve sünnetinde benzeri olaylar için bir çok örnekler, emirler ve tavsiyeler buluyor ve o ayetlerle, o hadis-i şeriflerle yaralarını merhemliyorlar. Aldanmıyorlar bütün bütün, aldırmıyorlar zorluklara, pabuç bırakmıyorlar kuru gürültülere…
Selam olsun onlara!
İnsanlık onurunu yüz akıyla taşıyan müslümanlara selam olsun.
www.cemalnar.com