Darbeler Nasıl Önlenir?
Değerli dostlar, habervaktim.com sitesindeki ilkyazıma başlarken hepinizi: Allahın selamı, rahmeti, bereketi, hidayeti ve ihsanı ile selamlamak ve Ülkemize birlik, bütünlük, huzur, saadet ve aydınlık yarınlar dilemek suretiyle “Bismillahirrahmanirrahim” diyorum. Tabiî ki “Habervaktim” sayfalarını bana açan değerli dostum Sayın Yener Dönmez kardeşime de teşekkür etmeden geçmek içime sinmiyor, sağ olsun, var olsun. Allah ondan da, siteye hizmeti geçen diğer değerli kardeşlerden de razı olsun… Âmin…
Bu yazıya bir iktibasla başlamak istiyorum. Çünkü “Balyoz Darbe planı” piyasaya düşeli birkaç gün oldu. Acaba sırada hangi plan ve protokol var bilemiyoruz. Yarın uyandığımızda neyle karşılaşacağımız meçhul. Dolayısıyla geçenlerde Yeni şafak Gazetesinden Sayın Hakan Albayrak, darbe planlarının ortalığa saçıldığı günlerde “Darbecilikle Mücadele Eylem Planı” adlı çok muhteşem bir yazı kaleme almıştı. Bu çok güzel ve çok ciddi yazıyı herkese, her gün alınan bir aspirin gibi tekrar tekrar okumalarını tavsiye ediyorum. Bende böyle yaptım ve yazıda bulunan önerilere katkıda bulunmak üzere bazı ilavelerde bulundum. Sizlerle hem ö önerileri ve hem de benim ilave ettiğim son maddeleri sunmayı uygun buldum. Şöyle diyor Hakan Albayrak:
“…… Genelkurmay'ın resmi bir biriminde hükümet ve sivil topluma karşı terörist eylemler planlanabiliyor ve bu planlar resmi bir belgeye dökülebiliyorsa, darbeciler bu kadar pervasız davranabiliyorsa, pervasızlığın bu kadarına imkân tanıyan bir yapı varsa o kurumda, sorun kurumsal ve yapısaldır, çözümü de kurumsal ve yapısal olmak zorundadır.
Millet iradesini temsil eden Meclis'in ve Hükümet'in otoritesini garanti altına almak ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin darbe planları / darbe söylentileri ile yıpranmasını önlemek için;
1. Vaktiyle darbelerde kullanılmak üzere başkentte konuşlandırılan zırhlı birlikler en başta olmak üzere bütün askeri birlikler (yabancı devlet adamlarını karşılayacak sembolik bir 'tören birliği' hariç) başkent ve çevresinden uzaklaştırılmalı.
2. Anayasa ve TSK İç Hizmet Kanunu'nda ordunun 'durumdan vazife' çıkarabileceği şeklinde yorumlanabilen düzenlemeler değiştirilmeli.
3. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalı. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı, Milli Savunma Bakanlığı binasında mesai yapmalı.
4. Kâğıt üzerince İçişleri Bakanlığı'na bağlı olan Jandarma, gerçekten de İçişleri Bakanlığı'na bağlanmalı. Jandarma Genel Komutanı, İçişleri Bakanlığı binasında mesai yapmalı. Jandarma bünyesindeki bütün komutan atamalarında son söz İçişleri Bakanı'nın olmalı.
5. İsimleri darbe söylentilerine karışan subaylar Savunma Bakanı tarafından 'kızağa' çekilebilmeli ve bunların soruşturulması / yargılanması kolaylaştırılmalı.
6. Bütün üst düzey askeri yetkililerin atamalarında 'sivil otoriteye tam bağlılık' şartı aranmalı, bu şartı yerine getirmesi kuşkulu görünen subaylar sivil otorite tarafından rahatlıkla veto edilebilmeli.
7. Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu kararı ile görevden alınabilmeli.
8. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Savunma Bakanlığı'nın özel yetiştirilmiş müfettişleri istedikleri zaman istedikleri askeri birimi denetleyebilmeli.
9. Başbakan, siyasetin “s”sini telaffuz eden –veya astlarının telaffuz etmesine göz yuman- bir genelkurmay başkanına derhal telefon açıp “İki saat içinde istifanızı bekliyorum” demeli ve bunu kamuoyuna da anında duyurmalı.
10. Bundan sonra göreve gelecek ilk genelkurmay başkanı, askeri darbeler / müdahaleler / muhtıralar için TSK adına milletten özür dilemeli ve bütün darbecileri eşkıya diye anmalı. Bunu taahhüt etmeyen kimse genelkurmay başkanı yapılmamalı. ……”
Bende bunlara ilave olarak diyorum ki:
11. 7 Temmuz 1997’de genel Kurmay başkanlığı ile İçişleri bakanlığı arasında imzalanan EMASYA protokolü tek taraflı olarak İçişleri bakanlığınca fesh edilmelidir. Çünkü bu protokol “toplumsal hareketler” karşısında yerel mülki idare amirlerinin çağrısı ve kararını beklemeden askeri birliklerin harekete geçmesini öngörüyor. Böyle bir durumda garnizon Komutanı, mülki idare amirinin güvenlikle ilgili yetkilerini fiilen devralıyor.
12. Görünen ve anlaşılan o ki, ülkemiz sürekli “karanlık cunta mihrakları” tarafından darbe tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Daha önce yaşadığımız fiili darbeler de, bunun inkâr edilemez çok açık ve yakın delillerini oluşturmaktadır. Son gelişme ile sivil yargı da bu konuda işlevsiz bırakılmıştır. O halde, muhtemel bir karanlık cunta darbesine karşı idarenin mutlaka bir tedbiri olmalıdır. Zira “Artık ülkemizde darbe olmaz” cümlesi bir iyi ve saf niyet temennisinden başka bir mana ifade etmemektedir.
13. Darbecilerin; ellerindeki silahlarla, daha önceden olduğu gibi Cumhurbaşkanlarını, Başbakanları, Bakanları ve hatta Milletvekillerinin tamamını etkisiz hale getirmesi mümkündür. Ama toplu halde yetmiş milyonun derdest edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla muhtemel bir darbenin karşısındaki en güçlü dayanak, yine bu milletin kendisidir. Millet onaylamadığı takdirde hiçbir darbe ve darbecinin başarı şansı yoktur. Bir darbede milletin sokağa dökülmesi demek, darbecilerin layık olduğu cezaya çarptırılacağı manasına gelir. Böyle bir durumda sokağa dökülmek, Anayasal bir görev ve en büyük vatandaşlık borcudur.
14. Dolaysıyla; Muhtemel bir cunta darbesi durumunda yapılması gereken en etkili karşı duruş Milletin sivil direnişidir. Tankların önüne geçmeden ve daha önceden Sayın Hasan Celal Güzel beyefendinin deklare ettiği gibi bu tavrını açıkça söylemeden darbeleri önlemek mümkün değildir. Eğer Milletçe, hep dış kaynaklı olan “Cunta Darbelerine” karşı durulmaz ise, onlar geleceğimizi karartacak, bizi ya zindanlara tıkacak ya da idam sehpalarında sallandıracaklardır. 60 ve 80 darbeleri bunun en açık örnekleri olarak karşımızda durmaktadır.
15. Öncelikle bütün siyasi parti başkan ve ileri gelenleri, iktidar ve muhalefeti olmak üzere, sivil toplum kuruluşu liderleri yani sendikacılar, odalar, dernek ve vakıf başkanları, brökrasideki üst düzey görev yapan yetkililer, valiler, kaymakamlar, askerler, emniyet müdürleri ve mensupları, belediye başkanları, okul müdür ve öğretmenleri ve gazeteciler; muhtemel bir cunta darbesinde tankların karşısına geçeceğini ve pretesto eylemleri yapacaklarını önceden deklare etmelidir. Bunu deklare etmeye yanaşmayanlar derhal görevlerinden istifa etmeli ve bu onurlu duruşu sergileyecek kişilere koltuklarını terk etmelidir.
16. Bu konuda emniyet kuvvetlerinin bir planı ve öngörüsü varmıdır? Muhtemel darbelere karşı mevcut yapı içinde tedbir alması gereken güçlerden biride polis değilmidir? Genel Kurmayın da bu tür cunta yapılanmalarına ve darbe girişimlerine karşı somut tedbiri, ilgili birimi ve planı olması gerekmez mi? Nitekim 60 darbesi Genelkurmaya rağmen yapılmış ve komutanlar adice rencide edilmiştir. Keza Milli İstihbarat Teşkilatının da bu konuda bir yapılanmaya ihtiyacı yokmudur? Anayasal ve müebbetlik suç olan ve de sürekli en yakın tehlike olan bir tehdide karşı somut tedbirler alınması acilen gerekli değimlidir?
17. Bütün darbeler dış mihraklı olduğuna ve darbecilerinde kendi bahanelerini oluşturduğu dikkate alınarak; Konu sürekli kamuoyunda diri tutularak halk bilinçlendirilmelidir. Hangi karanlık mihrak tarafından tezgâhlandığı ve peydahlandığı bilinemeyen bir macera adına kardeşkanı dökülmesine asla izin verilmemelidir. Başkalarının önümüze koyduğu senaryonun bir parçası olmamak ve gelecek nesillerimize daha demokratik ve daha şeffaf bir Türkiye bırakabilmek için konu aciliyetle ele alınmalıdır.
Bunları yapmak için “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın gerçek olup olmadığını veya balyozun milletin başına indirilip indirilmediğini beklemeye bile gerek yoktur. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan gerçekleri bu tedbirlerin alınması adına yeter de artar bile!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.