Dağa çıkan ve çıkmayan!..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Lizbon” yolunda söylediklerinden çok önemli bir bölüm satır aralarında kalmış...
Oralardan çıkartıp, istifadeye sunalım.
Başörtüsüne yasak koyan bazı batılı ülkelerin Türkiye’yi örnek aldıklarını vurguluyor, Erdoğan.
“Siz ki Müslüman ülkesiniz. Sizde yasak olduktan sonra, bizler hayda hayda yasaklarız başörtüsünü” diyorlarmış!..
“Sûi misal misal olmaz” derler ya...
Öyle değilmiş...
Türkiye, “cümle aleme örnek teşkil eden bir kötü örnek”miş!..
Sayın Başbakan’ın -nedense- satır aralarına “sıkıştırılan” tarihi ifadeleri!..
•
O sohbet sırasında, Sayın Başbakan’ın dile getirmediği...
Türkiye’nin dış münasebetlerini yürütmekte önemli bir fonksiyona sahip olan bir başka Ak Parti önde geleninin, sohbetimiz sırasında ifade ettiği bir durum daha var...
Geçen hükümetin, Avrupa Birliği ile kritik müzakereleri yürüttüğü dönemlerde, Türkiye’deki başörtüsü yasağı da gündeme gelirmiş sık sık.
Eloğlu, bizimkilere şöyle dermiş, özetle:
“Ya kardeşim, Türkiye’deki gelişmelerden filan bahsediyorsunuz, iyi güzel de...
Sizin eşleriniz yasaklı!..
Parlamento’da kahir ekseriyete sahip iktidar partisi, bir Asker’e söz geçiremiyorsa...
Hangi demokrasiden, hangi uyumdan bahsediyorsunuz?..”
Bunlar söyleniyormuş...
Tabii, tam olarak bizim yazdığımız gibi değil...
Diplomatik üslupla...
“Siz de ‘şahsen’, din ve vicdan hürriyeti alanındaki kısıtlamalardan dolayı sıkıntı çekiyorsunuz” mesela...
Bunun gibi...
İğnelemeler!..
Şimdilerde havalar nasıl acaba?..
“Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer bakanlar...
Üst düzey bürokratlardan önemli bir bölümü...
Anayasa Mahkemesi Başkanı...
Vesaire...”
Bütün bunların “eş durumundan başörtülü” oldukları hatırlandığında...
Vaziyet daha da “garip” bir hal alıyor haliyle...
Bu arada...
Unutmadan belirtmiş olalım;
Başörtüsü meselesinin “hâlâ” çözülmesini bekleyen hanımefendiler,
“Cumhurbaşkanlığı çekişmesi boyunca ortaya konulan haklı ve kararlı tavrın, ‘başörtüsüne özgürlük’ meselesinde de sergilenmesini” beklediklerini sıkça dile getirmeye başladılar.
Sayısız mesaj alıyorum, bu durumdaki hanımefendilerden.
Bu dönemde...
-Başörtüsü meselesi, çözülecek...
-İmam Hatiplerin önündeki katsayı engeli kalkacak!..
Bu iki noktanın halli, son derece önemli...
“Dağdakiler” için “yeni bir eve dönüş yasası” çıkartılacağını müjdeleyen Sayın Başbakan’ın...
Bin türlü “haksızlığa” uğratılan bu sakin, bu mütedeyyin, bu “legal” insanlar için de müjdesi olmalı...
Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin içteki ve dıştaki itibarı bakımından, ertelenemez bir beklenti.
İçteki itibar; evet...
Mütedeyyin vatandaşımız;
“Ya, şu hale bak Allah aşkına: Sesi çok çıkanın... Hatta dağa çıkanın hak ve özgürlüklerini tartıştırdığı...
Hukuk mücadelesi verenin ise bir kenarda bırakıldığı bir ülke haline geldik” demekte, her zamankinden ziyade...
Hükümetin, “dağa çıkmanın ötesinde bir eylemde bulunmamış olanları kurtarma ameliyesi”ne itiraz eden yok.
Sayın Başbakan’ın da ifade ettiği gibi, “Dağdakini terör örgütünün elinden kurtarmak” hükümetin görevleri arasında...
Lâkin...
“Dağa çıkmayanları da” kurtarmak...
O ne olacak?..
Her iki yılda bir, dağdakileri eve döndürmeyi hedefleyen düzenlemeleri konuşur olduk...
Dağa çıkmayanların, kanunlara nizamlara harfiyen uyanların “okula dönüşleri” ne olacak?..
Meslek liseliler ve hedefteki asıl kitle olarak imam hatipliler ne olacak?..
Kanuna nizama uyan, daha böyle kaç yıl haksızlığa uğrayacak?..
Bir devlet, içteki itibarını sürdürmek istiyorsa, “Dağa çıkmayan” vatandaşına da kulak vermeli...
Ve dıştaki itibar...
O da...
Hükümetlerin muktedir olabilmesine bağlı...
“İçinden çıktıkları, parçası oldukları büyük kitlenin meselelerini çözemeyen Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar...”
Olmaz!..
Son zamanlarda...
“Başörtüsü meselesinin ve diğerlerinin çözümü için bir müddet daha...
Hayli uzun bir müddet daha beklemeye ihtiyaç olduğuna dair” sözler işitiyorum da iktidar önde gelenlerinden...
Canım sıkılıyor.
“Dağa çıkanların” topluma kazandırılmasının “isabetli olarak” gündeme taşındığı bir dönemde...
Dağa çıkmayanlara, “fi tarihine kadar beklemeleri” tavsiye edilirse...
Bu... Olmaz...
Ahmet Necdet Sezer’in yerine Abdullah Gül’ün...
Tülay Tuğcu’nun yerine Haşim Kılıç’ın...
Erdoğan Teziç’in yerine, Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın getirilmesi, elbette önemli gelişmeler...
Şimdi...
Sırada...
Ertelenemez bir beklenti olarak, “Mutluluğun tabana yayılması” var...
Mesela;
-2008 ÖSS’de “katsayı haksızlığının olmayacağını, başörtüsü yasağının uygulanmayacağını”,
-2008-2009 öğretim sezonu kayıtlarında böyle bir sıkıntının yaşanmayacağını müjdeleyebiliyor muyuz?..
“Bunun için zihniyetin değişmesini beklemek gerekiyor” sözleri, pek geçerli değil artık...
“Dağdakini indirmek” söz konusu olduğunda gündeme gelmeyen “zihniyet değişimini bekleme” mecburiyeti...
“Düz ovadakine gelince” niye olsun ki?..